Monday, September 27, 2010

Modern Futbolda Savunma Bekleri

Galatasaray bu sezonki ilk 9 macinda o kadar kotu performanslar ortaya koydu ki, IBB karsisindaki futbol bile taraftari mutlu etti. Sari kirmizililarin futbolunda fark yaratan sey savunma bekleriydi.

Gectigimiz sezon oynadigi ilk 13 macta 40 gol atip 9 gol yiyen istahli Galatasaray bu sezona hem oyun hem skor olarak cok kotu basladi. Son haftalarda kazanmasina ragmen Galatasarayi izlemek taraftara iskence gelmeye baslamisti. IBB karsilasmasi taraftari az da olsa tatmin eden ilk macti sanirim. Peki Rijkaardin takiminda fark yaratan temel unsur neydi?

Hollandali teknik adamin takimina oynatmaya calistigi ‘modern futbol’u bir ezber olarak kullanmaktan kacinmak adina, ne anlama geldigini onceki yazilarimda anlatmaya calismistim (or:Yeni bir Besiktas). Basarmasi hic kolay olmayan, uygun futbolcu grubuna sahip olmayi gerektiren, Avrupada dahi az sayida takimin basariyla uygulayabildigi bir oyun. Temel gereklilikleri topa hukmetmek, bol pas yapmak, savunmayi onde kurup oyunu kisa mesafede oynamak. En buyuk riski ikinci ve ucuncu bolgede topu kaybedip savunmanizin onde ve dengesiz kaldigi anlarda kontra yemek. Bu riski minimuma indirmek icin pas yuzdesi yuksek oyuncularla oynamaniz gerekiyor. Ancak gene de top kaybini tamamen engellemenin yolu yok. O halde topu kaybettiginiz anda cok hizli bicimde onde alan daraltip geri kazanmaniz gerekiyor. Rakibe bir ya da iki pas sansi tanirsaniz kontratak yiyorsunuz.

Kaybedilen bu toplari geri kazanmak ilk olarak defansif ortasaha oyuncularinin gorevi. Ancak iki (veya uc) oyuncunun 50 metre enindeki bir sahada yardim almadan bunu basarmasi hic kolay degil. Bu konuda 4 (veya 3) hucum oyuncusundan destek alamazlar cunku onlar muhtemelen topun onunde kalmislardir. 2 stoperse ya yerini terkedip o kadar one cikmaz ya da zaten rakip ceza alani icinde gol kovaliyordur. Geriye sag ve sol bekler kaliyor. Onlarin ortasahaya verecegi destek bu anlayista oynamaya calisan takimlarin basarisinda cok belirleyici.


Iste Galatasarayin oyununda fark yaratan sey buydu dun. Serkan Kurtulus ve Insua hem kaptirilan toplara on alanda baski yapti hem de hucum donuslerinde adamlarini sonuna kadar kovaladilar. Serkan tum bunlara ek olarak etkili hucum bindirmeleri yapip ilk iki golde basrol oynadi. Sag bek mevkiinde ciddi kriz yasayan Galatasaraya ilac gibi geldi eski Bursasporlu. 2006 yilinda Besiktasin surpriz sag beki Serdar Kurtulusun kardesi olan Serkan henuz 20 yasinda.

Dun Galatasaray ozellikle 60tan sonra cok geri yaslandi. Ayhan-M.Sarp ikilisi rakibi, stoperlerin 5 metre onunde karsilamaya basladi. Rakibin ceza alaninizin onune kadar elini kolunu sallayarak gelmesine izin verirseniz baski yemeniz kacinilmaz olur. 3-1den sonra Herve Tumun girdigi pozisyon gol olsaydi Ali Sami Yende gerilim artabilirdi. Bu kadar geriye yaslanmada Lorik Cananin oyundan cikmasi etkili oldu mu bilmiyorum. Arnavut oyuncu hala ritmini bulmus degil ama yoklugu degerini anlamada varligindan daha etkiliydi sanirim. Gene de onunla ilgili olumlu yorum yapacak kadar cok sey gormedim henuz. Kendisinin ilerleyen donemde Galatasaraya Fabien Ernst etkisi yapacagini ve tribunlerin adini en cok bagirdigi oyunculardan biri olacagi dusuncemi korumaktayim.

Macin ikinci yarisi Pino ve Aydin icin kendilerini gostermeleri adina buyuk firsatti. Pino yeterince etkili olabilseydi cok daha fazla gol bulabilirdi sari kirmizili ekip. Aydina gelince; hicbir genc oyuncu buyuk bir takimda bu kadar sans bulmamistir ve hicbiri sansini bu kadar kotu kullanmamistir. 22 yasinin sonuna yaklasan Aydin artik yeterince genc degil ve tehlike canlari bangir bangir caliyor. Kendini gelistirmezse 10 yasinda adim attigi Floryadaki son sezonu olabilir.

Saturday, September 11, 2010

Finalin Eşiğinde

Yaz basinda oynanan Dunya Futbol Sampiyonasini Los Angelestan takip ettim ve Amerikalilarin futbola gosterdigi yogun ilgiye cok sasirdim. Yaz sonunda oynanan Dunya Basketbol Sampiyonasinda gene Los Angelestayim, gene sasirdim. Ancak bu kez Amerikalilarin ilgisizliginden!



Basketbol Amerikadaki en populer ikinci spor. Los Angelesin futbol takimi olmadigi icin bu sehrin acik ara en cok sevilen sporu. Hal boyleyken dunyanin en buyuk basketbol organizasyonunu yeterince takip etmemeleri ilk bakista garip geliyor. Sorunun cevabi NBA sampiyonunu nasil cagirdiklarinda yatiyor. Amerikalilar ulusal ligleri NBA’de sampiyon olan takimi o yilin dunya sampiyonu diye cagiriyorlar. Amerika disindaki basketbolu gormezden gelmeleri bunun altinda yatan ana etken. Avrupa ve Guney Amerika basketbollari NBA seviyesinde degilse de kucumsenemeyecek kadar ileri seviyelere geldi. Bunun en buyuk gostergesi NBA’de oynayan Ispanyol, Fransiz, Turk, Arjantinli, Brezilyali oyuncularin sayisindaki hizli artis.

ABD kendi disindaki basketbolu gormezden gelmenin faturasini 2002-2006 arasindaki 3 turnuvada bir kez altinci, iki kez ucuncu olarak odedi. Bu turnuvalarda Yunanistan, Sirbistan, Arjantin ve Ispanyaya karsi kaybettiler. Sonunda hirs yapip 2008’e Kobe, LeBron James, Wade, Howard, Carmelo ve digerlerinden olusan All-Star seviyesinde bir milli takimla gittiler ve Pekin’den altin madalyayla donduler.

2010’a bu basarinin avansiyla gene B takimiyla geldiler. Olasi finalde kazanirsak 2012 Londraya gene ‘Ruya Takim’ getirecekler. Aksi takdirde ancak Iguodala’yi, Tyson Chandler’i izleyecegiz. Istanbulu sereflendiren Derrick Rose, Kevin Durant dahi muhtemelen tenezzul etmeyecek Londraya gitmeye. Hepimizin gonlunde Pazar gunu ABD ile finalde karsilasmak var. Dunyanin en buyugunu yenip dunya sampiyonu olmak bir yana, Turkun Amerikaliya karsi tarihte ikinci kez herhangi birseyde ustunluk kuracagi dusuncesi hepimizi heyecanlandiriyor(ilk ustunlugumuz futbolda, 2003 Konfederasyon kupasindaydi).

Sampiyon olmaya 2001 EuroBasket’ten sonra ilk kez bu kadar cok yaklasiyoruz. Hem de bu kez Avrupa degil, dunya sampiyonlugu. Itiraf edelim ki 2001’de ev sahibi olmamiz nedeniyle hakem ittirmesi bonusundan yararlanmistik. Boylesine uyumlu bir takim degildik ve sutorlerin eline bakiyorduk. Simdi ilk kez dunyanin en iyi ‘takim’ina sahibiz diyebiliyoruz. Oyuncu kalitemiz Ispanya ya da ABD kadar ust duzey degil ama ünlü alan savunmamiz hakkinda rakibimiz olmayan Yeni Zelandanin koçu dahi televizyona çıkıp demeç veriyor. Turk milli takimi turnuvanin ABD ile birlikte en iyi rotasyona sahip takimi. Savunmada ve hucumda etkileyici performans sergiliyoruz. Turnuvanin en az yiyen takimiyiz. Top calma, mac basina asist, ve sut yuzdesinde turnuva ikincisiyiz. Hepsinin uzerine bir de seyirci avantajimiz var. Gene de ABD’yi yenmek icin fazlasina ihtiyacimiz var. Pazar gunu oyunu bizim istedigimiz tempoda oynatmali, Kevin Duranti minimumda tutmali, faul problemine girmemeli, mumkunse birkac Amerikaliyi sokmali ve 13 gundur yaptigimiz herseyi gene yapmaliyiz. Uzerine bir de sans bizden yana olursa Amerikalilari evlerine gumusle gonderebiliriz. Kolay degil ancak imkansiz hic degil. Bu turnuva, kazanamasak dahi, Turk basketbolunun Yunanistan, Sirbistan, Ispanya, Litvanya gibi basketbol ulkelerinin klasmanina yukseldigi, sayginligini ve ozguvenini artirdigi bir turnuva oluyor. 2010 sezonuyla beraber NBA’de 5’leyen Turk basketbolculari icin gelecek daha da parlak gorunuyor. Son bir soz Bogdan Tanjevic icin tum ulke adina gelsin: seni anlamadigimiz icin ozur diler, yaptiklarin icin sozsuz tesekkur ederiz…