Sunday, September 27, 2009

Galatasaray-Eskisehirspor mac yazisi

Oldum olasi sehir takimlarina sempati duymusumdur. Ozellikle de atesli taraftari ve basarili tarihi olanlarina. Bu iki kritere sahip olan takimlarin basinda Eskisehirspor gelir. 1969-73 yillari arasinda 3 lig ikinciligi, 1 Turkiye Kupasi sampiyonlugu, 1 de Turkiye kupasi ikincilikleri var. 1970-71 sezonunda UEFA Kupasi'nda Sevilla'yi efsanevi sekilde elemeleri de cabasi. Ancak donemin basarili ekibi son 20 yilda Super Lig'de yalnizca 3 kez boy gosterebildi.


GECEN SEZONUN BELALISI ES-ES
Gecen sezonun sonlarina dogru iyi sinyaller vermeye baslayan ekip bu sezona teknik direktorunu koruyarak baslama basarisini gosterdi. Ustune bir de dogru transferler yapinca (Umit Karan, Burak Yilmaz, Ragip Basbag, Mehmet Yilmaz) sezon basinda sahsim icin Bursaspor'la birlikte sezonun iki favori Anadolu takimindan biri oldu. Galatasaray icin Eskisehirspor maci ozel bir anlam tasiyordu. Gectigimiz sezon Eskisehirspor'un en cok puan aldigi takim Galatasaray (iki macta 6 puan). Ve Galatasaray'in iki macta puan alamadigi tek takim Eskisehirspor.

BAROS'UN YERINE NONDA
Rijkaard bu macta rotasyon hakkini forvette kullandi ve maca gecen haftanin yildizi Nonda'yla cikti. Yorulana kadar cok etkiliydi Kongolu oyuncu. Ilk yarida hersey Galatasaray'in istedigi gibi gitti esasinda. Direncli rakibe ragmen saha icinde gerekli aksiyonlari yapmayi basardi. Ozellikle 6. dakikadan sonra topa hukmetti, ilk yarida topla oynama orani yuzde 65ti. Aradigi golu de atinca soyunma odasina mutlu gitti ev sahibi ekip. Ikinci yarida Rijkaard takimini skor avantajiyla geriye yasladi ve kontrataktan farki acmayi hedefledi. Futbolun dogrusu da bunu gerektiriyordu. Ancak yenilen sans golu Rijkaard'in hesabini bozdu.

ESKI ALISKANLIK
Golu yiyince oyunu tekrar rakip yari alana yikti Galatasaray. 1992'de Hakan Sukur transferiyle baslayan savunmadan uzun ve yuksek topla cikma aliskanligindan bu sene vazgecmisti sari kirmizili ekip. Ancak skor avantajini kaybedince oyun disiplini bir nebze de olsa bozuldu ve 3. bolgeye etkisiz uzun toplar atmaya basladilar. Ustune bir de Riza Calimbay Burak Yilmaz, Umit Karan ve Youla'yi oyundan alarak uc ortasaha oyuncusu takviye edince oyun iyice sikisti. Ozellikle 65ten sonra konuk ekip rakibini 11 kisiyle kendi yari alaninda karsilamaya basladi. Tum bunlara karsilik Rijkaard'in hamlesi Kewell'i oyundan alip Aydin'i saga, Keita'yi sola cekmek oldu. Yorulan Nonda'nin yerine Baros girdi. Bu oyuncu degisikligi zitti kadar isine yaramadi Galatasaray'in.


ETKISIZ DURAN TOPLAR, KEWELL VE ARDA
Bugun ev sahibi ekip hem duran toplarda etkisiz kalip hem de Kewell ve Arda'dan yeterli yaratici katkiyi alamayinca ilk puan kaybini vermis oldu. Eskisehirspor ligin sahada ne yaptigini bilen, bir oyun plani olan ve bunu kararlilikla uygulayan iyi takimlarindan. Macin kirilma ani Galatasaray'in ikinci golu bulamadan kalesinde golu gormesiydi. Ev sahibi ekip belki bir 10 dakika daha gol yemeden dayansaydi 70'e 2-3 farkli bir skorla girebilirdi. Cunku konuk ekip ikinci yarinin basinda gol icin yuklenirken arkasinda onemli acik alanlar birakiyordu. Son maclarin aksine futbol sansi Galatasaray'in yaninda degildi bu kez. Macin en etkili oyuncusu Kader Keita'ydi. Saglikli oldugunda bu adami durdurmak neredeyse imkansiz. Eskisehirspor Keita'yi coklu adamla kademe yaparak karsilamasina ragmen ancak bu kadar durdurabildi. Goldeki katkisi muhtesemdi ve golden sonra takimin topu aglara gonderen Nonda'ya degil buyuk bir coskuyla Keita'ya kosmasi ilgincti, Nonda'nin bile.


Neticede haftaya lig 1.si ve 3.su olarak giren iki takim iyi mucadele ettiler ve sahadan birer puanla ayrildilar. Rijkaard'in mac sonu yorumu neticeyi olgunlukla karsiladigini gosteriyor. Takiminin oyunun belli bolumlerinde dogrulari yaptigini ancak maci kazanmaya yetmedigini belirtti Hollandali teknik adam. Eskisehirspor sezon basindan beri gosterdigi performansla ve 7. haftada hala kaybetmedigi namaglup unvaniyla bu sene UEFA'yi zorlayacak gibi. Ancak Riza Hocanin da dedigi gibi bunlari konusmak icin daha erken.

Tuesday, September 22, 2009

Rijkaard Adaleti

Bugun alisik oldugumun disinda bir roportaj okudum. Roportaj Galatasaray'dan gonderilen Volkan Yaman'a ait. Alisik oldugumun disinda diyorum cunku bugune kadar 3 buyuk takimdan gonderilen futbolcularin roportajlarinda bol miktarda "haksizliga ugradim" nidalari, kin ve intikam duygulari havada ucusurdu. Roportaji yapan gazeteci Hilmi Sever Volkan'a Galatasaray'a ve Rijkaard'a sallamasi icin cok iyi bir firsat sunuyor ve "Galatasaray'in eksik yonu var mi?" diye soruyor. Volkan cevabinda Galatasaray'in cok iyi oynadigini, takimda bir devrim yasandigini, Rijkaard ve ekibinin cok iyi oldugunu, onlarla kisa sure de olsa calismanin buyuk zevk oldugunu ve bu kisa surede cok sey ogrendigini belirtiyor.

Sizce de inanilmaz degil mi? Bir futbolcu oynadigi buyuk takimdan gonderiliyor, yillik kazanci yarisindan azina dusuyor, Avrupa arenasinda oynama sansini kaybediyor, ustune ustluk bu buyuk takim cok iyi bir performans gosteriyor ve futbolcu tum bunlari televizyondan izliyor. Hala sevilen eski sevgilinin baskasiyla mutlu oldugunu gormek gibi, kovuldugunuz sirketin sizsiz de vergi rekorlari kirdigini gormek gibi birsey bu. Insanin dogasinda mutsuzluguna sebep olanin mutsuz oldugunu gorme istegi, "gor(un) iste bensiz ne hallere dustun(uz)" diyebilme istegi var. Boyle hissetmemek icin ya Volkan gibi saglam bir karaktere sahip olmaniz gerekir, ya sizi gonderen antrenor/sevgili/patronun adil olduguna inanmaniz. Ya da her ikisi.

Rijkaard'in takim icinde adalet dagitmada ne kadar basarili oldugunu, yedek futbolcularin - yildiz isimler bile olsa - dahi siranin kendilerine de gelecegini bildiklerinden bunu sorun etmediklerini biliyoruz. Ancak birakin yedek futbolcuyu, takimdan yollanan bir futbolcu bile Rijkaard'in adaletini sorgulamiyor. "Yeterli gorulmedim demek ki, gitmem gerekti ve ayrildim" diyor Volkan.

Teknik direktorluk boyle birsey iste. Ulkemizde bu meslegin yalnizca takimin sahadaki dizilisini belirlemek ve oyuncu degisikligi yapmaktan ibaret oldugu dusuncesi hakim olsa da teknik direktorluk cok daha fazla yetiler gerektiren bir meslek. Takiminiza antrenman yaptirmak, futbol felsefesi yerlestirmek, vb gibi futbol icerikli yetilerin yaninda baska ozelliklere de sahip olmalisiniz. Teknik direktor 30'a yakin futbolcu, antrenorler, doktorlar, masorler, malzemeciler, ve digerlerinden olusan 50-60 kisilik bir insan grubunu yonetir. Bunlarin arasindaki iliskileri yonetir. Kulup yonetimiyle arasindaki iliskileri yonetir. Basinla arasindaki iliskileri yonetir. Taraftarla arasindaki iliskileri yonetir. Gerekli hallerde krizleri yonetir. Kisacasi teknik direktorluk bir iliskiler yonetimidir. Ve bu iliskileri yonetirken futbolcular arasinda, hatta roportaj verdigi gazeteciler arasinda dahi bir adaletsizlik duygusu yaratmamakla gorevlidir. Teknik direktorluk meslegine boyle bakarsak, her mahallede birkac teknik direktor sevdamizdan vazgeceriz belki.

Monday, September 21, 2009

Brezilya olabilmek

17 Eylul 2009'da yazdigim yazimin sonunda Turkiye'nin futbolda Avrupa'nin Brezilya'si olabilecegini vurgulamistim. Bugun bu tezimin uzerinde durmak istiyorum. Brezilya malum dunyanin en iyi futbol ulkesi. Milli Takim olarak bugune kadar duzenlenmis 18 dunya kupasinda 7 kez final oynayip 5 kez kupayi muzelerine goturerek bu tezin dogrulugunu ispatliyorlar. Ote yandan Brezilya'nin en iyi futbol ulkesi olmasi yalnizca milli takim duzeyinde elde ettigi basarilardan kaynaklanmiyor. Ulke ayni zamanda tam bir futbolcu fabrikasi. Unlu transfer sitesi transfermakt de'ye gore dunyanin en pahali 100 futbolcusunun 13'u Brezilyali. Herhangi bir Turk futbolcusu henuz bu listeyi sereflendiremedi ancak ilerleyen yillarda Arda Turan icin umut var. Brezilya futbol fabrikasinin basarisini gosteren bir diger indikatorse dunyanin en pahali 3 ligi olan Ingiliz Premier League, Ispanyol La Liga ve Italyan Serie A'daki temsil duzeyleri. 2009-10 sezonunda bu 3 ligde oynayan toplam Brezilyali futbolcu sayisi 68 (Premier League:12, La Liga:27, Serie A:29). Buna karsin tek Turk temsilcisi bu sezon basinda basinimizin zorla Turkiye'ye dondurmeye calistigi Tuncay Sanli.



Brezilya ve Turkiye birbirine demografik ve ekonomik acidan cok benzeyen iki ulke. Her iki ulke de kalabalik nufuslara sahip (191M v 75M). Ekonomik yapilari ve buyuklukleri benzer, kisi basina dusen milli gelirleri neredeyse ayni ($8.500 v $10.500). Her iki ulke de vatandaslarina gelirlerini son derece adaletsiz bicimde dagitiyor. Gelir adaletinde 121 ulke arasinda yapilan siralamada Brezilya dunya 83.su, Turkiye'yse dunya 92.si, yani fakirlik orani yuksek. Brezilyali efsane teknik direktor Carlos Alberto Parreira soyle diyor: "Brezilya'nın çok sayıda büyük futbolcusu favela denilen gecekondu mahallelerinde doğup büyümüş kişiler. Yoksulluk içinde yaşayan yüzbinlerce genç için varlıklı ve rahat bir hayata giden yol yeşil sahalardan geçiyor". Bu cumleler rahatlikla Turkiye icin de soylenebilir. Peki Brezilya bizim yapmadigimiz neyi yapiyor da yuksek fakir nufusa sahip olma handikapini futbolda boylesine avantaja cevirebiliyor? Bu sorunun cevabini bulmak o kadar degerli ki, gerekirse Turkiye Futbol Federasyonu uzman bir heyet gonderip, Brezilya'da bir futbolcu cocuklugundan itibaren hangi asamalardan geciyor, nasil bir egitime tabi tutuluyor gibi sorularin yanitlarini iceren bir rapor hazirlatmali.


Turkiye'nin futbolcu yetistirme konusunda yeterince basarili olmadiginin bir diger kaniti Avrupa'da yetisen yetenekli Turk futbolcularinin nufusa oranla Turkiye'de yetisenlerden cok daha fazla olmasi. Euro 2008 Turk Milli takimina baktigimiz zaman 6 futbolcunun 5 milyonluk Turk nufusa sahip Avrupa'dan geldigini, nufusca 15 kat buyuk Turkiye'dense sadece 16 futbolcu geldigini goruyoruz.


Biz ulke olarak son 25 yilda futbol alaninda buyuk gelismeler gosterdik. Ancak hala gidecek cok mesafe var. Avrupa'nin futbolcu fabrikasi olacak potansiyele fazlasiyla sahibiz. Bunu basarabilirsek dunyada Brezilya ulkesine futbol nedeniyle duyulan sempatiyi paylasabilir, ulke reklamimizi daha iyi yapabiliriz. Futbol arenasinda kaldiracagimiz kupalar ve gururla izleyecegimiz lejyonerlerimiz de cabasi...

Thursday, September 17, 2009

3. Muasirlasma Hareketi

Frank Rijkaard Turk futbolu ve futbolcusu icin cok buyuk bir firsat. Onun sadece basarili bir futbol takimi olusturma yetisinden degil, felsefesinden, futbola ve futbolcuya bakis acisindan da yararlanmaliyiz.



5 Haziran 2009 gunu sadece Galatasaray camiasi icin degil, ayni zamanda Turk futbolu icin yeni bir donum noktasi. 25 sene oncesini kulubun muasir medeniyetler seviyesine ulasma yolunda attigi ilk adim olarak degerlendirebiliriz. 84'te Jupp Derwall ile baslayan, 92'de Karl-Heinz Feldkamp ile devam eden muasirlasma hareketinin 3. ve son halkasinda bu kez Frank Rijkaard var. 92 yonetiminin Futbol Komitesi Baskani Adnan Polat 3. reform hareketinde bu kez kaptan koskunde oturuyor. Baskan secildigi gunden bu yana her adimini belli bir plan program cercevesinde atan Polat, Rijkaard'in gelisini de UEFA 2000'i olusturan sartlari yeniden yaratacak uzun vadeli bir calismanin ilk adimi olarak degerlendirmisti.

Dilerseniz Rijkaard'in ilk ceyrekte(3 aylik donemde) neler yaptigina bir goz atalim. Ilk 12 macinda 10 galibiyet, 2 beraberlik elde eden, mac basina ortalama 3.17 gol atan, kalesindeyse 0.67 gol goren bir futbol takimi. Fatih Terim ve Mircea Lucescu'yla (hatta mac mac Michael Skibbe ile) cok yaklasilan, ancak hic bu kadar yakinina gelinemeyen modern futbol; topa azami derecede sahip olma, bol pas yapma, oyunu dar alanda oynama, tempoyu kontrol edebilme, total futbol. Ve tum bunlardan onemlisi, Avrupa arenasinda ilk kez bu denli kontrollu oynayabilen bir Turk takimi var. Bugune kadar Turk takimlarinin uluslararasi arenada aldigi basarilara soyle bir goz atacak olursak, gerek UEFA sampiyonu Galatasaray'in, gerekse 2002 Dunya Kupasi ucuncusu ve 2008 Avrupa Sampiyonasi'nda mucizevi geri donuslere imza atan Milli Takim'in, oynadigi maclarda agresif, kontrolsuz, tahmin edilemeyen performanslar ortaya koydugunu goruruz. Fatih Terim'in mimari oldugu bu futbol bir cesit kaos futbolu. Oyle ki, oynadigi agresif futbolla rakibi bogan, tempoyu her daim yuksek tutan ve bunun karsiliginda ultra enerji tuketen bir futbol bicimi. Isler yolunda giderse kazanirsiniz. Donemin Galatasaray ve Milli Takim kadrolarini dusundugunuzde islerin yolunda gitmesi icin elde cok iyi malzemeler oldugunu soyleyebiliriz. Dogru gunde bu kaos futboluyla Mallorca'yi Ispanya'da parcalayabilir, Hirvatistan'i son dakikada yikabilirsiniz, ama ters bir gunde Chelsea'den 5 yiyebilir ya da final macinda Isvicre'ye elenebilirsiniz. Fatih Terim Galatasaray'inin Sampiyonlar Ligi gruplarindan hic cikamamis olmasinin da, Milli Takim'in bu tahmin edilemez performanslarinin da sebebi bu kontrolsuz kaos futbolu belki.

Konuyu buradan Rijkaard'in Galatasaray'daki ilk ceyreginde yapmis oldugu en basarili icraate baglamak istiyorum. Galatasaray gerek Besiktas gerekse Pana maclarinda erken golu bulduktan sonra kontrollu futbol oynamaya calisti. Besiktas macinin 45 ve 60. dakikalar arasini ve Pana macinin 3-0'dan sonrasini saymazsak bunda basarili oldu. Tabiki mevcut durumda hala sorunlar var ancak yolun daha cok basindalar ve aylar gectikce bu oyun tarzi daha da olgunlasacaktir. Bu konuya ozellikle deginmemin sebebi su: Kontrollu ve dengeli futbolu oynamayi ogrenmeden Sampiyonlar Ligi'nde surdurulebilir basari saglamak imkansiz. UEFA Avrupa Ligi'nde kendi ayarinizda, hatta daha alt seviyede takimlarla oynarken basarili olmak mumkun, ancak Sampiyonlar Ligi'nde G14 takimlari karsisina ciktiginizda dengeli futbol oynamak zorundasiniz. Bugune kadar Turk takimlari olarak elde edilen 3 Sampiyonlar Ligi basarimizi inceledigimizde 2'sinde Mircea Lucescu'nun Galatasaray'i, 1'inde Arthur Zico'nun Fenerbahce'sini goruyoruz. Her iki teknik adamin ortak ozelligi bu topraklar uzerinde kontrollu ve dengeli futbolun en basarili uygulamalarini bize gostermis olmalari. Ancak bu en iyi uygulamalar dahi bizi ceyrek finalden oteye tasiyamadi. Sampiyonlar Ligi'nde son 10 yilda denklerimizden Porto'nun 1 kez kupa kaldirdigini, Monaco'nun 1 kez finale ciktigini ve PSV'nin 1 kez yari finale ciktigini dusunursek bizim icin citayi bir ust seviyeye yukseltme zamani coktan gelmis demek yanlis olmaz.

Bu noktada Rijkaard'in Galatasaray'a, hatta Turk futboluna kontrollu ve dengeli futbol oynamayi ogretme cabasini takdir etmek durumundayiz. Hollandali teknik adam Bagis Erten'e verdigi roportajda su ifadeleri kullaniyor: "Türk futbol kimliğini tanımlasak kesinlikle yetenek var deriz, ruh var deriz, mücadele var deriz. Ama hepsi bir anda ortaya çıkabiliyor", "...işler kötü gittiğinde bir anda oyun mantalitesi kaybolabiliyor. Yürekten oynayan oyuncu sayınız çok. Ama bu bazen aklı devre dışı bırakıyor". Roportajda Rijkaard Turk futbolunun bazen nasil da kontrolsuz guc olabildigini anlatiyor kendi cumleleriyle. Yuregini ortaya koyan Turk futbolcusunun akli nasil devre disi biraktigindan dem vuruyor. Aslinda olaya tersten bakinca Rijkaard'in bahsettigi o yurekten oynama, mucadele, ruh ve aklin devre disi kalmasi ozelliklerimiz degil miydi bizi 2008 Avrupa Sampiyonasi'nin ozel takimi kilan diyor insan. Gene de Hollandali'nin 3 ay gibi kisa bir surede yapmis oldugu bu muhtesem tespitlere kulak vermekte fayda var. Turk futbolu 25 sene once baslayan evriminin bir doneminden bir digerine gecis asamasinda. Ve bu asamada ruhu akilla dengelemeyi ogrenmek zorundayiz.

Frank Rijkaard Turk futbolu ve futbolcusu icin cok buyuk bir firsat. Onun sadece basarili bir futbol takimi olusturma yetisinden degil, felsefesinden, futbola ve futbolcuya bakis acisindan da yararlanmaliyiz. Tipki Derwall ve Feldkamp orneklerinde yaptigimiz gibi. O zaman Avrupa kitasinin Brezilya'si olma yolunda dev adimlar atabiliriz.