Friday, December 17, 2010

Stresin yan etkileri


Gecmiste pek cok filozof teknik direktorun de soyledigi gibi; takiminiz kotu gittiginde hakemlere gonderme yaparsaniz futbolculariniza yetersiz performanslari icin bahane vermis olursunuz.

Baskinin ve yarattigi stresin insanlari nasil etkiledigi, davranislarina ne olcude yansidigi malum. Bu etki cogunlukla olumsuz yonde olur ve iyi yonetilmezse yikici sonuclar dogurabilir. Aykut Kocamanin son aciklamalarini gorunce cok sasirdim ve stresin boylesine dengeli bir insani dahi ne kadar sarsabildigini gordum. Halbuki biz onu iyi ve gelisime acik bir teknik adam oldugu icin sevmedik yalnizca. Duzgun karakteri ve samimiyetiydi onu baska yere koymamizin esas nedenleri. Bu tutumumuzu degistirmis degiliz (biz salt futbolu sevenler) ancak Trabzona verilen penaltilara gonderme yapmasini hos karsilamadik (genc futbolseverler yine rahatsiz).



Penaltilarin dogrulugunu ve hakemlerin Trabzona karsi tutumunu bir kenara birakip olaya yalnizca Fenerbahce futbol takimi penceresinden bakinca dahi bu aciklamanin ne kadar isabetsiz oldugu goruluyor. 16 macta 30 puan toplamis bir sampiyon adayi enerjisini rakibinin topladigi puanlar uzerine kafa yormak yerine kendi sorunlarini cozmeye harcamali diye dusunuyorum. Gecmiste pek cok filozof teknik direktorun de soyledigi gibi; takiminiz kotu gittiginde hakemlere gonderme yaparsaniz futbolculariniza yetersiz performanslari icin bahane vermis olursunuz. Bir onceki yazimda cok dogru yolda ilerledigini belirttigim Aykut hoca, umarim bu son cikisinda israr edip otekilere benzemez.

Sunday, December 12, 2010

Trabzona kim dur diyecek?

Insan Trabzonsporun son 15 yilini gorunce ne yapar eder bir noktada intihar edecek birsey yapar diye dusunmeden edemiyor ama ilk kez bu kadar dengeli bir izlenim veriyor bordo mavili camia. Baslarinda o kadar akli basinda bir teknik direktorleri var ki, sanirim bu kez olacak.

96’dan bu yana havaya girdigi her sezonda kendini imha etmeyi bir sekilde basardi Trabzonspor. Ozellikle Ersun Yanal’la basladigi sezon, iyi giderlerken hocayi kovmasalar, belki 71 puanla sampiyon olan Besiktasi gecebilirlerdi. Su anki puan ortalamasiyla devam ederlerse sezonu 83 puanla tamamlayacaklar. Rekabetin arttigi, sampiyonluk puaninin 2007de 70, 2009da 71’e kadar dustugu bir Super Lig icin olaganustu bir rakam. Insan Trabzonsporun son 15 yilini gorunce ne yapar eder bir noktada intihar edecek birsey yapar diye dusunmeden edemiyor ama ilk kez bu kadar dengeli bir izlenim veriyor bordo mavili camia. Baslarinda o kadar akli basinda bir teknik direktorleri var ki, sanirim bu kez olacak.


Senol Gunesin mac sonu demeclerine cok onem veriyorum. Camianin tansiyonunu cok basarili regule ediyor. Umut Bulut ve Engin Baytar vakalarini krize donusturmeden cozdu. Elinde bolca bulunan yetenekli fakat problemli futbolcu grubunu cok iyi idare ediyor ve maksimum verim aliyor. Teknik direktorluk mesleginin sadece idman yaptirip taktik vermekten ibaret olmadigini, ayni zamanda 24 kisilik bir insan grubunu dogru sekilde yonetmeyi gerektirdigini gosteriyor hepimize. Burak Yilmaz’dan aldigi katki bunun en buyuk kaniti sanirim.


BURSANIN VOLKAN SORUNU
Anadolunun son devrimcisi Bursada teknik direktor Ertugrul Saglam, Volkan Sen krizini cozmede Senol hoca gibi basarili olamazsa irtifa kaybetmeleri durmayacak. Ertugrul hocanin mac sonu roportajlarini ve vucut dilini cok saglikli bulmuyorum birkac haftadir. Umarim devre arasinda guc ve moral depolamanin yaninda takimin psikolojisini de tamir edebilirler. Son 15 macinda yalnizca 3 galibiyet alabilmis yesil beyazlilar. Tribunler ve sehir sampiyonlar liginde basarili olamayan takimlarina sahip cikarak cok iyi bir sinav verdi. Simdi reaksiyon verme sirasi teknik ekip ve futbolcularda. Volkan Sen sorununu nasil cozecekleri bu sezonki akibetlerini belirleyecek diye dusunuyorum. Bazen bir futbolcu uzerinden butun takima mesaj vermeniz gerekebilir. Bunu gecen sezon devre arasinda Fenerbahce Colin Kazimla yapti ve devaminda muthis bir ikinci yari gecirdi. Yasadigi dramatik 34. haftayi bir kenara birakirsaniz ikinci yarinin en basarili ikinci takimiydi sari lacivertliler.


AYKUT HOCANIN KREDISI
Aykut Kocamanla cok dogru bir yolda ilerleyen Fenerbahce camiasi, tabiki de o yola mayin koyanlarla dolu. Medya baskisina dayanmakta pek basarili sayilmaz Aziz Yildirim, ancak bu kez, ilk defa olarak, gogus gererse teknik direktorune, cok basarili yillar bekliyor Kadikoy ekibini. Alisilmis Turkiye sampiyonluklarindan bahsetmiyorum, cok daha buyukleri! Daha onceki takimlarinda oldugu gibi cok pasa dayanan bir futbol anlayisini yerlestirmeye calisiyor Aykut hoca, bu kez daha yetenekli futbolcularla. Ancak bu oyunda zayif halkalar cok daha fazla goze batar baska turlu oyun tarzlarina nazaran. Oralari tamir etmek icin de birkac yil avans verilmeli kendisine. Ozellikle sol kanattaki sorunlarini cozmede acele etmeliler.


FLORYA CEHENNEMI
Galatasaray icin degil bir paragraf, kitap yazmak gerekir bu gunlerde. Ama yeterince tez yazan var bunyelerinde, baskasina ihtiyaclari yok. Sari kirmizili ekibin tek sorunu futbolcu kalitesi degil. Floryadaki sagliksiz yapi degismedigi surece kaliteli futbolculari getirseniz bile ya uc ay sonra kadro disi birakirsiniz, ya da verim alamadan yok pahasina satarsiniz. Adnan Polat cok buyuk isler yapiyor bu kulup icin. Vicdani olan kimsenin buna itiraz edecegine inanmiyorum. Ancak futbol konusunda o kadar cok hata yapti ki, lokomotifi futbol olan bir kulupte kendisini sevenler dahi onu korumakta zorluk cekiyor artik. Devre arasinda kimler transfer edilecek simdilik bilmiyoruz ancak rakiplerini problemli futbolcularindan kurtarma konusunda bu kadar saglam bir ozgecmise sahip olunca insanin aklina ister istemez Colin Kazim ve Volkan Sen geliyor.


KARABUK HAKETTIGI YERDE

Futbol federasyonunda gorevli olsam bir proje onerirdim ust yonetime. Karabuk uzerine bir ornek olay incelemesi olusturalim ve butun Super Lig ve Bank Asya Ligi takimlarinin yonetimlerine tek tek sunum yapalim diye. Super Lige yukselen takimlarin 15 transfer yapip hocalarini degistirmesini cok buyuk haksizlik gormusumdur hep. Basariyi yakalayan teknik ekip ve futbolcu grubunu ust ligde oynamakla odullendirmek yerine kovarak cezalandiran takimlarin tekrar dusmesini isterim hep. Nitekim bu yolu secen Konya ve Buca dusme hattinda. Karabukse kendilerini ust lige cikaran hocalarina o ust ligde basarili olma sansini verdi ve su an lig altincisi. Ideal onbirlerinde Muhammet Ozdin, Birol Hikmet, Hakan Soyler gibi gecen sezondan kalma futbolculari kullaniyorlar. Ve tabi yilin flas oyuncusu Emanuel Emenike’yi. Umarim gecen sezonun devre arasinda Sercanini satmayan Bursa gibi davranir ve oyuncularini kurda kusa yem etmezler.

Saturday, November 20, 2010

Forvetsiz Futbol ve Yalanci Dokuz

4-4-2 ve cesitli turevleri gunumuz futbolunda en cok tercih edilen dizilis. Fark yaratan sey takimlarin kullandigi futbolcu tipleri ve teknik adamlarin futbolculara yukledigi misyonlar. Ornegin Mourinho’nun defansin iki kenarinda Sergio Ramos ve Marcelo gibi one oynayan bekler kullanmasi Real Madrid’in 4-4-2’sini daha ofansif yapiyor. Arkalarinda boyle beklerle oynayan ortasaha kanatlari Di Maria ile Ronaldo da boylece ucuncu bolgede daha cok yer isgal edebiliyor. Oysa bugun izledigimiz Ziya Doganin Konyasindaki bekler Adnan Gungor ve Hakan Aslantas orta cizgiyi neredeyse hic gecmeden oynuyorlar. Bu da Konyanin 4-4-2’sini Real Madrid’inkinden farkli bir 4-4-2 yapiyor. Sonuc olarak, kullandiklari futbolcu tipi (veya futbolcuya verdikleri direktifler) teknik direktorlerin kendi 4-4-2’lerini sekillendirmelerini sagliyor.



Yalanci Dokuz gunumuz futbolunda (az da olsa) kullanilan onemli bir silah. Forvet oynayan, fakat klasik bir forvetten farkli olarak ucuncu bolgeden cok ikinci bolgede ikamet eden, topu burada yuzu donuk alip rakip stoperleriyle hizini almis olarak karsilasan, bu arada takiminin ortasaha oyuncularina ve forvet partnerine bos alan yaratan oyuncu tipine deniyor. Yani kagit uzerinde 9 numara, ancak sahada isgal ettigi yesil alan daha cok ortasaha ile forvet arasinda.

Yalanci dokuzun bir takima getirdigi iki onemli avantaj var. Bunlardan biri rakibin stoperini beraberinde ortasahaya cikardigi icin rakip savunmanin dengesini bozuyor ve orada derin bosluklar olusturuyor. Bu bos alandan faydalanacak Ronaldo, Pedro gibi kanat, ya da Iniesta, Mesut gibi ortasaha oyunculari varsa bol bol golle bulusma firsati yakaliyorlar. Eger rakip stoper yalanci dokuzu ortasahaya kadar takip etmiyorsa bu kez yalanci dokuza topla yuzu donuk dripling yapma sansi veriyor. Ki mevzu bahis yalanci dokuz Arsenaldeki haliyle Henry ya da Etoo ise basiniz dertte demektir. Bu tur forvetle oynamanin bir diger avantaji ortasaha gobeginde ekstra bir oyuncuyla oynamak.




Yalanci dokuzu ilk kullanan takimlar Barcelona, Roma ve Manchester United’di. Ancak Barcelona Eto’oyu Ibrayla, Manu da Tevezi Berbatovla degistirerek bu tarzi terk ettiler. Ferguson ve Guardiola’nin, ozellikle kapali oynayan takimlarin savunmalarini destabilitize etmede cok basarili olan bu sistemi terk etmelerinin kendilerince rasyonel sebepleri vardir elbet. Unutmamak gerek ki Eto’o, Tevez, Messi gibi yalanci dokuz oynayabilecek, Ronaldo, Iniesta, Totti gibi rakip defansindaki anlik bosluklari acimasizca cezalandirabilecek oyuncularin sayisi cok fazla degil.

Ust seviyedeki takimlar hucum hatlarinda geleneksel hedef santrafor kullanmaktan gun gectikce uzaklasiyorlar ve daha mobil oyuncularla rakip savunmalarin dengelerini bozmayi amacliyorlar. Artik forvet oyuncular daha bir ortasaha oyuncusu, ortasaha oyunculariysa daha bir forvet. Arsenalin forveti Van Persie’ye bir bakin! Ya da senede 30+ gol atan ortasaha oyunculari Ronaldo ve Messi’ye. Tam olarak sahanin hangi bolgesinde oynadiklarini soyleyemezsiniz. Gunumuzde hucum hatlari mobil, devamli olarak birbirleriyle yer degistiren uclu ya da dortlu oyuncu gruplarindan olusuyor. Hollanda milli takiminin hucum dortlusu Robben-Van der Vaart-Van Persie-Sneijder’den herhangi birini, macin herhangi bir aninda solda, sagda, stoperlerin arasinda ya da ortasahanin icinde gorebilirsiniz. Bu kaotik hucum yapisi rakip defanslari bir hayli zorlasa da uygulamasi oldukca zor ve riskli bir oyunu gerektiriyor. Basariyla sahneye konuldugunda rakipler icin kabusa donusebilir ancak iyi uygulanamadigi takdirde cok yikici sonuclar dogurabilir. En carpici ornek sanirim Roma’nin 2007’de Manu’ya 7-1 kaybettigi macta yasandi.



Emekliligini acikladiginda Sir Bobby Robson’a bir gazeteci kariyerinde basarmadigi birsey kaldi mi diye sormustu. Sir soruya forvetsiz oynayan bir takim yaratabilmeyi cok isterdim diye yanit vermisti. Modern futbol 4-4-2 dizilisinden 4-6’ya dogru gidiyor, ortasahayla forvetin icice gectigi, beklerin oneminin cok arttigi bir oyun duzenine dogru. Yalanci dokuzlar, yalanci onlar, ve hibrid futbolcularin degeri gun gectikce artiyor.

Wednesday, October 20, 2010

Gule Gule Frank...

Biz, kazanan kotulerin oldugu filmlere inat, iyiler hep kazanir diyen masallara inandik. Saf olmakla suclandik, gene de iyinin, dogrunun pesine gittik. Ote yandan hayat, gercegi, hem de sevdiklerimiz eliyle, tokat gibi carpti yuzumuze her seferinde. Simdi en sevdigimizin evinde gene kotuler kazandi. Iyiyi, guzeli ugurluyoruz simdi, icimiz kan aglayarak. Bugun kotu, hain, ahlaksiz dedigimizi cok degil uc gun sonra ar damarimiz catlayana kadar alkislayacagiz. Kotuyu iyi, haini kahraman yapacak, iyiler hep kazanir masalina inanmaya devam edecegiz…

Monday, October 18, 2010

Florya ve Is Ahlaki Uzerine

Frank Rijkaard hakkinda yazmaktan yoruldum. Dunya futbolu icin ne kadar onemli bir teknik adam oldugunu, Galatasaray icin Jupp Derwall ve Karl-Heinz Feldkamp’dan sonra 3. batililasma hareketinin mimari olabilecegini belirtmekten de yoruldum. Kendisini elestirenler iyi ortasaha tanimi yaparken Xavi-Iniesta ikilisini kullanmaktan cekinmiyorlar. Bilsinler ki bu iki futbolcunun yaraticisi once Allah sonra Frank Rijkaard’dir. Florya yeniceri ocagindaki arkadaslarinin ricasiyla acimasizca yuklendikleri Rijkaard! Taptiklari Messi’yi, zamanin en buyugu Ronaldinho’yu harcamak pahasina, daha 17 yasindayken Messi yapan adamin ta kendisidir bu Hollandali. Ronaldinho’yu, takimi sabote ettigi icin harcamayip da patronlugu futbolculara biraksaydi, bugun ne Messi vardi ne Barcelona efsanesi. Sabotaj demisken, o konuya donecegim..

Rijkaard geride biraktigimiz 1.5 senede basarili olamamistir buna suphe yok. Istenilen futbolu oynatamazken, takimin fizik kondisyonu bu kadar kotuyken bir teknik adami savunmak elbette kolay degil. Hele yonettiginiz futbolcu grubu icinde sizi kovdurmak amacinda olanlar varsa, bu da bir yonetimsel basarisizliktir. Frank Rijkaard, yonetmesi gereken grubu iyi yonetemiyor demektir. Ancak siz, yonetmesi icin bir takim, sirket, ordu, vs. teslim ettiginiz adama, yonetemesin diye her turlu imkansizligi saglarsaniz, sonunda o adami yonetemedigi icin elestirirken de biraz insaf sahibi olmaniz gerekir. Ornegin gonderilsin dedigi futbolcuyu - o futbolcu kameralar onunde teknik direktorunu curetsizce elestirdikten sonra – gondermiyorsaniz; teknik adama futbolcu grubunu yonetmesi icin yardim etsin diye maas verdiginiz adam yeniceri kilikli futbolcularla isbirligi yapip adamin kuyusunu kaziyorsa, o teknik adami elestirirken biraz el insaf!

Galatasarayin bugunku duruma dusmesinin nedeni kimilerine gore 2008de teknik adam kovdurtup sampiyon olan yeniceri futbolcular, kimilerine gore Adnan Sezgin. Belki de her ikisi. Bugun Rijkaard’in takimin basinda kalip kalmamasi saha ici teknik analizlerle karar verilecek bir sey olmamali. Yonetim Floryadaki kimya bozuklugunu gidermek icin cok net bir mesaj vermeli bugunun ve gelecegin Galatasarayli futbolcularina. Yoksa dun Kalli’yi, Skibbe’yi sabote edip kovdurtanlarin gazete koselerinde bugunun yeniceri ocagina destek verdigi gibi, bugun Rijkaard’i sabote edenler de yarin yazdiklari gazete koselerinde Floryanin gelecek teknik adamini, gelecek yeniceri futbolculariyla el birligi icinde sabote edecekler.

Galatasarayli taraftarlarin sorunu bu saatten sonra sahada oynanan kotu futbol olmamali. Ilkeli bir taraftar grubuna yakisan, haksizliga ugrayan kisiyi, basarisiz olsa dahi savunmak, is ahlakindan yoksun futbolculari protesto etmektir. 105 yillik bu kulubun sorunu teknik adam sorunu degil, “ahlaksiz futbolcular sorunu”dur. Cunku dunyanin hicbir mesleginde isinizi bilerek kotu yapmanin ahlaka sigan bir yani yoktur. Sebebi ne olursa olsun!

Monday, September 27, 2010

Modern Futbolda Savunma Bekleri

Galatasaray bu sezonki ilk 9 macinda o kadar kotu performanslar ortaya koydu ki, IBB karsisindaki futbol bile taraftari mutlu etti. Sari kirmizililarin futbolunda fark yaratan sey savunma bekleriydi.

Gectigimiz sezon oynadigi ilk 13 macta 40 gol atip 9 gol yiyen istahli Galatasaray bu sezona hem oyun hem skor olarak cok kotu basladi. Son haftalarda kazanmasina ragmen Galatasarayi izlemek taraftara iskence gelmeye baslamisti. IBB karsilasmasi taraftari az da olsa tatmin eden ilk macti sanirim. Peki Rijkaardin takiminda fark yaratan temel unsur neydi?

Hollandali teknik adamin takimina oynatmaya calistigi ‘modern futbol’u bir ezber olarak kullanmaktan kacinmak adina, ne anlama geldigini onceki yazilarimda anlatmaya calismistim (or:Yeni bir Besiktas). Basarmasi hic kolay olmayan, uygun futbolcu grubuna sahip olmayi gerektiren, Avrupada dahi az sayida takimin basariyla uygulayabildigi bir oyun. Temel gereklilikleri topa hukmetmek, bol pas yapmak, savunmayi onde kurup oyunu kisa mesafede oynamak. En buyuk riski ikinci ve ucuncu bolgede topu kaybedip savunmanizin onde ve dengesiz kaldigi anlarda kontra yemek. Bu riski minimuma indirmek icin pas yuzdesi yuksek oyuncularla oynamaniz gerekiyor. Ancak gene de top kaybini tamamen engellemenin yolu yok. O halde topu kaybettiginiz anda cok hizli bicimde onde alan daraltip geri kazanmaniz gerekiyor. Rakibe bir ya da iki pas sansi tanirsaniz kontratak yiyorsunuz.

Kaybedilen bu toplari geri kazanmak ilk olarak defansif ortasaha oyuncularinin gorevi. Ancak iki (veya uc) oyuncunun 50 metre enindeki bir sahada yardim almadan bunu basarmasi hic kolay degil. Bu konuda 4 (veya 3) hucum oyuncusundan destek alamazlar cunku onlar muhtemelen topun onunde kalmislardir. 2 stoperse ya yerini terkedip o kadar one cikmaz ya da zaten rakip ceza alani icinde gol kovaliyordur. Geriye sag ve sol bekler kaliyor. Onlarin ortasahaya verecegi destek bu anlayista oynamaya calisan takimlarin basarisinda cok belirleyici.


Iste Galatasarayin oyununda fark yaratan sey buydu dun. Serkan Kurtulus ve Insua hem kaptirilan toplara on alanda baski yapti hem de hucum donuslerinde adamlarini sonuna kadar kovaladilar. Serkan tum bunlara ek olarak etkili hucum bindirmeleri yapip ilk iki golde basrol oynadi. Sag bek mevkiinde ciddi kriz yasayan Galatasaraya ilac gibi geldi eski Bursasporlu. 2006 yilinda Besiktasin surpriz sag beki Serdar Kurtulusun kardesi olan Serkan henuz 20 yasinda.

Dun Galatasaray ozellikle 60tan sonra cok geri yaslandi. Ayhan-M.Sarp ikilisi rakibi, stoperlerin 5 metre onunde karsilamaya basladi. Rakibin ceza alaninizin onune kadar elini kolunu sallayarak gelmesine izin verirseniz baski yemeniz kacinilmaz olur. 3-1den sonra Herve Tumun girdigi pozisyon gol olsaydi Ali Sami Yende gerilim artabilirdi. Bu kadar geriye yaslanmada Lorik Cananin oyundan cikmasi etkili oldu mu bilmiyorum. Arnavut oyuncu hala ritmini bulmus degil ama yoklugu degerini anlamada varligindan daha etkiliydi sanirim. Gene de onunla ilgili olumlu yorum yapacak kadar cok sey gormedim henuz. Kendisinin ilerleyen donemde Galatasaraya Fabien Ernst etkisi yapacagini ve tribunlerin adini en cok bagirdigi oyunculardan biri olacagi dusuncemi korumaktayim.

Macin ikinci yarisi Pino ve Aydin icin kendilerini gostermeleri adina buyuk firsatti. Pino yeterince etkili olabilseydi cok daha fazla gol bulabilirdi sari kirmizili ekip. Aydina gelince; hicbir genc oyuncu buyuk bir takimda bu kadar sans bulmamistir ve hicbiri sansini bu kadar kotu kullanmamistir. 22 yasinin sonuna yaklasan Aydin artik yeterince genc degil ve tehlike canlari bangir bangir caliyor. Kendini gelistirmezse 10 yasinda adim attigi Floryadaki son sezonu olabilir.

Saturday, September 11, 2010

Finalin Eşiğinde

Yaz basinda oynanan Dunya Futbol Sampiyonasini Los Angelestan takip ettim ve Amerikalilarin futbola gosterdigi yogun ilgiye cok sasirdim. Yaz sonunda oynanan Dunya Basketbol Sampiyonasinda gene Los Angelestayim, gene sasirdim. Ancak bu kez Amerikalilarin ilgisizliginden!



Basketbol Amerikadaki en populer ikinci spor. Los Angelesin futbol takimi olmadigi icin bu sehrin acik ara en cok sevilen sporu. Hal boyleyken dunyanin en buyuk basketbol organizasyonunu yeterince takip etmemeleri ilk bakista garip geliyor. Sorunun cevabi NBA sampiyonunu nasil cagirdiklarinda yatiyor. Amerikalilar ulusal ligleri NBA’de sampiyon olan takimi o yilin dunya sampiyonu diye cagiriyorlar. Amerika disindaki basketbolu gormezden gelmeleri bunun altinda yatan ana etken. Avrupa ve Guney Amerika basketbollari NBA seviyesinde degilse de kucumsenemeyecek kadar ileri seviyelere geldi. Bunun en buyuk gostergesi NBA’de oynayan Ispanyol, Fransiz, Turk, Arjantinli, Brezilyali oyuncularin sayisindaki hizli artis.

ABD kendi disindaki basketbolu gormezden gelmenin faturasini 2002-2006 arasindaki 3 turnuvada bir kez altinci, iki kez ucuncu olarak odedi. Bu turnuvalarda Yunanistan, Sirbistan, Arjantin ve Ispanyaya karsi kaybettiler. Sonunda hirs yapip 2008’e Kobe, LeBron James, Wade, Howard, Carmelo ve digerlerinden olusan All-Star seviyesinde bir milli takimla gittiler ve Pekin’den altin madalyayla donduler.

2010’a bu basarinin avansiyla gene B takimiyla geldiler. Olasi finalde kazanirsak 2012 Londraya gene ‘Ruya Takim’ getirecekler. Aksi takdirde ancak Iguodala’yi, Tyson Chandler’i izleyecegiz. Istanbulu sereflendiren Derrick Rose, Kevin Durant dahi muhtemelen tenezzul etmeyecek Londraya gitmeye. Hepimizin gonlunde Pazar gunu ABD ile finalde karsilasmak var. Dunyanin en buyugunu yenip dunya sampiyonu olmak bir yana, Turkun Amerikaliya karsi tarihte ikinci kez herhangi birseyde ustunluk kuracagi dusuncesi hepimizi heyecanlandiriyor(ilk ustunlugumuz futbolda, 2003 Konfederasyon kupasindaydi).

Sampiyon olmaya 2001 EuroBasket’ten sonra ilk kez bu kadar cok yaklasiyoruz. Hem de bu kez Avrupa degil, dunya sampiyonlugu. Itiraf edelim ki 2001’de ev sahibi olmamiz nedeniyle hakem ittirmesi bonusundan yararlanmistik. Boylesine uyumlu bir takim degildik ve sutorlerin eline bakiyorduk. Simdi ilk kez dunyanin en iyi ‘takim’ina sahibiz diyebiliyoruz. Oyuncu kalitemiz Ispanya ya da ABD kadar ust duzey degil ama ünlü alan savunmamiz hakkinda rakibimiz olmayan Yeni Zelandanin koçu dahi televizyona çıkıp demeç veriyor. Turk milli takimi turnuvanin ABD ile birlikte en iyi rotasyona sahip takimi. Savunmada ve hucumda etkileyici performans sergiliyoruz. Turnuvanin en az yiyen takimiyiz. Top calma, mac basina asist, ve sut yuzdesinde turnuva ikincisiyiz. Hepsinin uzerine bir de seyirci avantajimiz var. Gene de ABD’yi yenmek icin fazlasina ihtiyacimiz var. Pazar gunu oyunu bizim istedigimiz tempoda oynatmali, Kevin Duranti minimumda tutmali, faul problemine girmemeli, mumkunse birkac Amerikaliyi sokmali ve 13 gundur yaptigimiz herseyi gene yapmaliyiz. Uzerine bir de sans bizden yana olursa Amerikalilari evlerine gumusle gonderebiliriz. Kolay degil ancak imkansiz hic degil. Bu turnuva, kazanamasak dahi, Turk basketbolunun Yunanistan, Sirbistan, Ispanya, Litvanya gibi basketbol ulkelerinin klasmanina yukseldigi, sayginligini ve ozguvenini artirdigi bir turnuva oluyor. 2010 sezonuyla beraber NBA’de 5’leyen Turk basketbolculari icin gelecek daha da parlak gorunuyor. Son bir soz Bogdan Tanjevic icin tum ulke adina gelsin: seni anlamadigimiz icin ozur diler, yaptiklarin icin sozsuz tesekkur ederiz…