Sunday, November 29, 2009

Ligimizin Kalitesi

Son haftalarda 3 buyuklerin ciddi butcelere ragmen cok kotu takimlar olduklarini, ligimizin de her gecen yil geriye gittigini bol bol duyuyor, okuyoruz. En cok da puan kaybinin surukledigi uzuntu ve kizginlik halindeki takim yazarlarindan. Bu tezlerindeki en onemli dayanaklari 3 buyuklerin harcadigi paralara ve yaptigi transferlere ragmen yaptiklari puan kayiplari. Eger mantik buysa 3 buyuklerin sezonu 90li puanlarin uzerinde bitirmeleri gerekir ki bu zevat ligimizin kalitesi yuksek desin. Peki ters acidan bakip Anadolu ekiplerinin guclendigini, dolayisiyla 3 buyuklerin eskiye nazaran daha cok zorlandiklarini ve puan kayipleri verdiklerini iddia etmek fazla iyimser bir tez mi olur?

Oncelikle lig zirvesindeki puanlari karsilastirmali inceleyelim. Turkcell Super Lig lideri 14 macta 31 puan toplamis. Bu rakam Italyada 35, Almanyada 30, Fransada 28. Ligimizin ilk 3 sirasindaki takimlarin mac basina puan ortalamasi 2.14. Bu rakam 5 buyuk ligde soyle: Ispanya 2.33, Ingiltere 2.21, Italya 2.14, Almanya 1.95, ve Fransa 1.90. Tum bu rakamlari karsilastirinca Turkcell Super Lig zirvesinde 3 buyukler tarafindan toplanan puanlarin son derece Avrupa normlarinda oldugunu goruyoruz. Anlasilan o ki Avrupa normlari futbol yazarlarimizin normlarina uymuyor!



3 buyuklerin Avrupadaki durumlarina bakarak tezimizin altini biraz daha dolduralim. Galatasarayin lider oldugu UEFA Avrupa liginde geride biraktigi takimlardan Panathinaikos liginde liderin 1 puan gerisinde 2. durumda. Bir diger temsilcimiz lider Fenerbahceyse grubunda Hollanda lig lideri Twenteyi geride birakmis. Bu iki takimimizin geride biraktigi diger ekipler ise liglerinde liderin 1 ila 3 puan farkla gerisindeler. 

Bu bilgiler isiginda nacizane cikarimlarim soyle:
  • Ligimiz eski yillara nazaran cok daha kaliteli ve zorlu.
  • Hem futbolcular hem Anadolu takimlari futbollarini birkac kademe yukari cikardilar.
  • 3 buyukler daha zorlu bir ligde oynamanin avantajiyla Avrupada daha basarili sonuclar aliyorlar.
Ligimizde gorev almis kariyerli bircok yabanci teknik adam ve futbolcu ligimizin hakkini veriyor ve Turkiye liginin kaliteli ve zorlu oldugunu belirtiyor. 3 buyuklerin eskiden oldugu gibi her maci bol golle kazanamamalari ozellikle eski futbolcu-yazarlarin  ezberlerini bozmus gibi gorunuyor. Her puan kaybindan sonra futbolcularin aldigi paralari dillerine pelesenk edenler bu futbolcularin kosmadiklarindan, mucadele etmediklerinden sikayet ediyorlar. Oysa hepimiz biliyoruz ki bugun ligin en az kosan futbolcusu dahi bu eski futbolcu-yazarlarin zamaninda kostuklarindan cok daha fazla kosuyorlar. Turk futbolu her gecen yil buyuyen ekonomisiyle, kaliteli teknik adam ve futbolcularin gelmesiyle yukari dogru tirmaniyor. Varlik sebeplerini yikici elestirilerine borclu olan modasi gecmis spor yazarlari da son kullanma tarihlerini doldurduklarinin farkina varirlar umarim.

Friday, November 27, 2009

El Clasico Vakti

Bu haftasonu cok ozel olacak cunku her sene ihtirasla bekledigimiz El Clasicoyu izleyecegiz. Barcelona da Real Madrid de ruya gibi kadrolara sahip ve her iki takimin da dunyanin dort bir yaninda taraftarlari var. Aralarinda oynanan maclar da son derece keyifli geciyor. Ancak Barcelona-Real Madrid derbisini Inter-Milan, Liverpool-Everton gibi diger derbilerden daha ozel kilan nedir ki dunya futbolunda bu kadar ozel bir yere sahip?



Oncelikle sunu belirtelim; derbi kelime anlami olarak ayni sehrin iki takimi arasinda gecen mucadeleye denir. Ancak zamanla bu kelime liglerin en guclu takimlari arasinda oynanan mac seklinde evrilmistir. Aralarinda 630 km. olan Barcelonayla Real Madrid takimlari arasinda oynanan karsilasmaysa en buyuk derbi haline gelmistir. El Clasico olarak da adlandirilan bu rekabet 1902 yilinda Barcelonanin 3-1lik galibiyetiyle basliyor. Aralarindaki karsilasmalari 'More Than a Game' yani 'Bir Mactan Otesi' olarak tanimlamalarinin nedenini anlamak icin rekabetin tarihine bakmak gerek.

NEDEN BIR MACTAN OTESI
Barcelona Ispanyanin Katalunya bolgesinin takimi. Buradaki halk kendini Ispanyol degil Katalan olarak adlandiriyorlar. 1979da ozerkliklerini kazandilar ve 2006da bu ozerklik referandumla daha da genisledi. Ayri bir dilleri, bayraklari, parlementolari var. Diktator Franco doneminde dillerini konusamayan, otorite tarafindan ezilen Katalan halki icin cok onemli bir deger tasiyordu o yillarda Barcelona futbol takimi ve siyasi mucadelelerinin simgesi oluyordu. Yalnizca Katalan halki icin degil, tum Ispanya icin demokratiklesme surecinde cok onemli bir yere sahiptir Barcelona. Real Madridse krallik takimidir ve Kastilyayi yani merkeziyetci diktatoryayi temsil eder. 'Real' adini 1920de kral 13. Alfonsodan almistir ve anlami 'Royal' yani 'Asil'dir. Iki takim arasindaki maclar ozellikle 1939-75 arasindaki Franco doneminde 'Bir Mactan Otesi' ozelligini kazanmistir.

Inter-Milan, Galatasaray-Fenerbahce, Liverpool-Everton gibi derbiler ayni sehrin birbirine benzeyen insanlarini karsi karsiya getirir. Inter-Milan derbisinin siyasi bir yonu olsa da ozellikle Galatasaray-Fenerbahce derbisi tamamen benzer sosyoekonomik siniflardan insanlarin karsilasmasidir. Bu haliyle dahi ne kadar gurultu yarattigini goz onunde bulundurursak birbirine karsi ic savas yapmis iki farkli halkin karsi karsiya geldigi El Clasicoda sahaya domuz kafasi atilmasi ya da istisnasiz her macta Real otobusunun taslanmasi gibi olaylar cok da sasirtici olmasa gerek.



IKI FARKLI FUTBOL MODELI
Saha icine bakacak olursak iki takimin da her zaman ofansif futbolu tercih ettiklerini goruruz. Ancak bu iki takimin yapilanmalari tamamen farkli. Barcelona daha cok genc oyunculara onem veren bir takim ve bu genc oyunculari yetistirdigi unlu La Masia kulubun adeta hayat damari. Bugun ilk 11de yer alan oyuncularin yarisindan fazlasi bu futbol akademisinin uretimi. Real Madridse varligini herzaman en sukseli transferleri yaparak devam ettiren bir takim. Sadece bu sene transfere harcadiklari para 270 milyon euro. Altyapiya onem vermiyor ve genc oyunculari yildiz olduktan sonra transfer etmeyi tercih ediyorlar. Taktik anlamdaysa bir tutarliligi yok Real Madrid takiminin. Ofansif oynattigi surece hangi antrenoru transfer ederlerse onun sisteminde oynuyorlar. Son 6 yilda tam 9 farkli antrenorle calisan takim her donemde degisik taktik anlayislari benimsedi. Ornegin takim kaptani Raul 15 senelik futbol kariyerinde tam 15 farkli antrenorle calisti. Her biriyle degisik sistemlere ayak uydurmaya calismasi oldukca zor olmali. Barcelonaysa antrenorlerine daha fazla kredi taniyan, dolayilisyla daha az antrenor degistiren bir takim. Bunun da otesinde takimin Johan Cruyfftan kalan bir temel felsefesi var ve her gelen antrenor bu felsefeyi benimsiyor. Kisaca total futbol olarak adlandirabilecegimiz bu felsefe son donemlerde Frank Rijkaard ve Josep Guardiola tarafindan son derece basariyla uygulandi ve Avrupa futboluna damga vuruldu. Bu iki modelden biri oburunden daha iyidir demek dogru olmaz. Zira her iki model de son derece basarili. Avrupanin en buyuk kupasi Sampiyonlar Ligini son 10 sezonda ikiser kez kaldirdi Barcelona ve Real Madrid takimlari.

Pazar gunu 159. maclarina cikacak olan takimlardan Real Madridin ezeli rekabette 68-60lik ustunlugu var. Iki takim arasinda Mayista oynanan son karsilasma Katalan ekibinin hem de deplasmanda 6-2 gibi inanilmaz bir skorla kazanmasiyla sona erdi ve Real Madrid tarafinda tam bir depreme neden oldu. Bu skorla baskanlik el degistirdi ve Florentino Perez 3 yil aradan sonra tekrar baskanliga secildi. Taraftarlara bu agir yenilgiyi unutturmak icin Ronaldo ve Kaka gibi iki überstari kadrolarina dahil ettiler. Su ana kadar kadrodan beklenen futbolu tam anlamiyla sahaya yansitamasalar da gun gectikce defans-ofans dengesini kurmaya basladirlar ve Barcelonanin Bilbaoya puan kaybetmesiyle liderlik koltuguna oturdular. Iki aydir sakat olan Ronaldonun kadroya katilmasiyla beraber derbiye daha da umitle cikacaklar. Son Avrupa sampiyonu Barcelonaysa bu sene Zlatan Ibrahimovicle beraber daha da heyecan verici. Gecen seneki form duzeylerine henuz ulasamamis olsalar da bu maca favori cikacaklar. Ancak Messinin ve Ibonun sakatlik durumlari ve oynayip oynamayacaklari henuz belli degil. Aylardir bekledigimiz bu kapismada Ronaldo, Messi ve Ibo gibi 3 überstarin tam hazir olmamalari biz futbol asiklari icin ne buyuk kayip..

Monday, November 16, 2009

Futbol Tribunlerinden Spor Teroru Acilimi

Bugun futbol yazmayacagim. Turkiyedeki spor terorunden bahsedecegim ancak cikis noktam bir basketbol maci olacak. Gectigimiz Pazar gunu Galatasaray ile Fenerbahce arasinda oynanan basketbol macinda cikan olaylari cok kisi futbol taraftarinin cikardigi klisesiyle yorumlayacaktir. Basketbol taraftari nerde o halde? Futbol taraftarinin salonlari istilasindan once hinca hinc doluyordu salonlar da simdi mi ayagi kesildi elit! basketbol taraftarinin tribunlerden. Dunyanin her yerinde ve sporunda tribunlere siddete meyilli insanlar gelebilir. Onemli olan otoritenin tribunlere hakim olmasi ve sidette meyilli o insanlari kontrol altinda tutarak diger seyircilerin guvende hissetmesini saglamasidir. Eger futbol ya da basketbol federasyonlari mabedlerine hakim olamiyorsa, gerekli kurallari koyup uygulayamiyorsa tum olanlari her alanda yaptigimiz gibi 'egitimsiz halk'i suclayarak aciklamak ne kadar saglikli bir tutumdur?



Turkiyede o kadar alistik ki bu tur olaylara, artik cok siradan geliyor bu goruntuler izleyene. Benim en cok merak ettigim kendisine yumruk atilan Kinseyin ya da haftalardir Fenerbahce derbisini bekliyorum diye aciklama yapan Jasaitisin ne dusundugu, ne hissettigi. Bu olaylar Turk taraftarinin onlara "Turkiyeye hosgeldiniz" partisi gibi sanki. "Her yabanci birgun sahalarda gormek istemedigimiz olaylari tadacaktir" gibi bir taahhutumuz var sanki onlara. Futbolcu basketbolcu farketmiyor, mutlaka muhtesem taraftarligimizi gosteriyoruz ulkemize gelen yabancilara. Bu ulkede Galatasaray-Fenerbahce sualti hokeyi karsilasmasinda bile olaylar cikti!

SPOR TERORU EGITIMSIZLIKTEN MI?
Her ulkede boyle olaylar yasaniyor diye karsi cikanlari duyar gibiyim. Hemen yillar once NBAde oynanan Indiana Pacers-Detroit Pistons macini ve Ron Artestin basrolunu oynadigi kavgayi ornek vereceklerdir. Aradaki fark bu tur olaylara verilen reaksiyon. NBA yonetimi olaylar sonrasi Ron Artesta sezon sonuna kadar men cezasi verdi. Bunun karsiligi 73 mac arti playofftu. Kavga Artesta tam 7 milyon dolara maloldu, ve tabiki Pacerstan kopma surecinin baslamasina. Kavgaya karisan tum oyunculara ve hatta taraftarlar John Green ve A.J. Shackleforda cok agir yaptirimlar uygulandi. NBA yonetiminin marka degerine verdigi onemin sonucudur tum bu kararlar. Verilen mesaj acik: bu milyar dolarlik organizasyonu ne oyuncular kavga ederek ne de seyirciler (musteriler) sahaya girerek mahvedemez. Bu olay uzerinden 5 sene gecti ve herkes mesaji aldigini gosterircesine hareket ediyor. Turkiyedeyse insanlara birkac metre uzakliktaki tribunlerden gozlerinin icine baka baka kufretmek, sahaya girmek, oyunculara darp etmek, ve benzer tum aktiviteler cok kucuk cezalarla savusturuluyor ve yapanin yanina kar kaliyor. Tum bu bilgiler isiginda tribun terorunu halkin egitimsizligine baglamak hedef saptirmaktan baska birsey degildir. Amerikadaki yuksek okul mezunu orani yalnizca 27%. Lakers maclarina gittigimde cevremde gordugum insanlar da pek Stanforddan firlamis tiplere benzemiyorlar acikcasi. Ancak sporda ve hayatin her alaninda cezai mueyyideler o kadar kararlilikla uygulaniyor ki tam bir asayis berkemal hali mevcut. Ulkemizdeyse devlet kurumlarinin kanunlari uygulamakta gosterdigi her zafiyet durumunu halkin egitimsizligine baglamak acil durumlarda kullaniniz mazereti gibi.

SPOR ICIN SPOR MU, TOPLUM ICIN SPOR MU?
Gelismis ulkelerde spor, taraflarin rekabet ettigi bir alan degildir sadece. Genclerin yetistirilmesinde kullanilan bir egitim politikasidir. Spor sayesinde gencler mucadeleyi, rekabeti, ahlaki ogrenir. Okul disi zamanlarini spor salonlarinda takim arkadaslariyla gecirirler. Bu genclerin ahlaki egitimlerindeki etkili kisiler yalnizca anne-babalari, ogretmenleri ya da koclari degildir. Ayni zamanda Michael Jordandir, Johann Cruyfftur genc insanlarin kisiliklerini oturturken rol model aldiklari figurler. Ve yonetimler o kadar farkindadir ki bu durumun, Ron Artest ya da Rio Ferdinand kotu ornek olacak birsey yaptiklarinda en agir cezalari alirlar. O dakikada artik ne takimlarin kazanmasidir (Ingiltere Futbol Federasyonu cok kritik Turkiye maci oncesinde men cezasi verdi Ferdinanda) onemli olan ne de alinacak tepkiler (NBA yonetimi Indiana Pacersin en onemli yildizinin ve diger 4 oyuncusunun oylesine siddetle cezalandirilmasina gosterecegi tepkiyi goz onunde dahi bulundurmadi). Onemli olan yetismekte olan genc insanlarin alacagi mesajdir. Ulkemizdeyse adi sikeye ve bahise karisan bir futbolcu milli takimda oynamaya devam edebiliyor.

Olayli derbiye donecek olursak; mactan sonra Galatasaray yoneticisi Yigit Sardanin yaptigi aciklama hayret verici. Futbol yoneticisi profili degisiyor sanmamiza neden olan Sardan bile olaylara son derece tarafli yaklasiyor ve bir bayan taraftarin yaptigi el hareketini bahane ederek cikan olaylari mesrulastirmaya calisiyor. Yillardir yapilan en buyuk hata bu tur olaylari Galatasaray-Fenerbahce-Besiktas taraftari ekseninde tartismak. Hicbir takimin taraftarlarinin birbirinden farki yok, hepsi ayni okullarda, mahallelerde, hatta evlerde yetisen insanlar. Tek farklari kucukken futbol takimi secmelerinde kimden ya da neyden etkilendikleri. Hepsini bir arada ele almak gerekiyor. Yayinci kurulus yorumcusunun yaptigi medenilesme surecimizi hala tamamlayamadik tespiti son derece yerindedir. Ancak medenilesememeyi egitimsizligimize baglamak dogru degildir. O tribunlerde her turlu siddeti yapanlarin icinde bircok yuksek egitimli insan vardir ve bir kismi da benim arkadasimdir. Sorun egitim sorunu degil medenilesme sorunudur. Medenilesme yasalarla ve yasalarin kararlilikla uygulanmasiyla olur. Eger otorite Keitaya pet sise atana degil de sikayetci olan Keitaya ceza veriyorsa, pet sise atan adami medenilestiremezsiniz. Goreceksiniz o sahaya girenler de yasanan sayisiz ornekte oldugu gibi yaptiklariyla kalacak. Kulup yoneticileri bu tur insanlarin tribunlere gelmesinde ya da tribune gelen egitimli insanlarin bu tur insanlara donusmesinde bir sakinca gormuyor anlasilan. Ta ki o tribunlerden kendilerine kufur edilene dek..

Monday, November 2, 2009

Patron araniyor!

Unlu teknik direktor Guus Hiddinkin ekibinden birinin basari hikayesi uzerine konustugu seminere katilmistim bir keresinde. Guney Kore "projesi"ni anlatmisti. Ulke federasyonlari futbollarina bir vizyon katmak ve uzun vadeli basarilar elde etmek icin bu tur projelere kalkisirlar ve bir "futbol gurusu"nu projenin basina gecirirler. Turk Milli takiminin 1990da Sepp Pionteke emanet edilmesi de o zamana kadar olmayan bir vizyonun kazandirilmasini amacliyordu. 3 senelik gorev suresince yaptiklarini saha ici sonuclariyla degil ulke futboluna uzun vadede kattiklariyla degerlendirmek gerek Danimarkalinin. Hikayenin 93ten sonrasini hepimiz ezbere biliyoruz tekrarlamaya gerek yok; buyuk turnuvalara katilma aliskanligi ve zaman zaman alinan spektakuler sonuclar.

2005 Haziraninda Ersun Yanalin kovulup yerine Terim atandiginda Ersun Hocanin galibiyet yuzdesi 53, mac basi atilan gol 1.9, yenilen golse 0.9du. Terim donemindeyse bu rakamlar yuzde 38 galibiyet yuzdesi, 1.4 atilan gol, 1.2 yenilen gol olarak degisti. Yanal kovuldugunda takim cogunlukla iyi futbol oynuyordu ve grubunda ikinciydi, dolayisiyla dunya kupasina katilma sansi yuksekti. Terim donemindeyse 3 turnuvanin 2si iskalandi. Esasinda Terimin goreve getirilmesi Turk futboluna siradaki basamagi atlatacak bir "proje" olarak gosterilmisti Turk kamuoyuna. Siradaki basamagin ne olduguna 'Brezilya olabilmek' yazimda deginmistim.

Tum bu bilgiler isiginda Terimin son basin toplantisina gidelim. Hoca 9 maddede Turk futbolunun sorunlarini ozetliyor. Yabanci futbolcu sorunundan yurtdisinda yeterince oyuncumuz olmadigina kadar bircok konuya deginiyor. Bu noktada sormak gerek, 4 seneyi askin gorev surenizde Turk futbolunun sizden bekledigi proje ve reformlari yapmak icin her turlu imkaniniz ve yetkiniz varken bu sorunlari neden cozmediniz. Mevzu bahis sorunlari saymak icin Fatih Terim olmaya gerek yok, futbola ucundan bucagindan degmis herkes Turk futbolcusunun altyapi eksiginden tutun lejyonerlerimizin sayica yetersizligine kadar dem vurabilecek donanima sahiptir. Turk Milli Takiminin basina gecirilen insandan beklenen teshisten cok tedavidir. Biz Aurelioyu Mehmet yapacak kudrete sahip Terimin yabanci futbolcu prosedurunde duzenleme yaptirmasini beklerdik, gurbetci futbolculari Milli Takima küstürüp Mesut Ozil ve Serdar Tasci gibi yetenekleri kaybetmemize neden olmasini degil. Uzulerek soyluyorum ki 9 maddelik "manifesto"suyla her turlu techizata sahip bir orduya cephede savas kaybettiren komutanin bahaneler uretmesi gibi bir duruma dusurmustur kendisini Terim. Ozetle ben bu sorunlari cozmeye yeterli olamadim demistir, Fatih Terim egosunun yarattigi kendine has bir lisanla.

Simdi herkes merakla bekliyor Turk futbolunun yeni patronunun kim olacagini. Bir teknik direktor degil bir proje direktoru gerek, 2005ten bu yana bir arpa boyu yol almayi basaramamis, hatta geriye gitmis, kisilik catismasi icindeki milli takimimiza. Kimileri Turk olsun diyor kimileri yabanci. Bense diyorum ki ne gunahi vardi ulke futboluna yepyeni bir vizyon kazandirmaya muktedir Ersun Yanalin? Belki Hakan Sukur krizini yonetememekti hatasi belki teknik direktorluk mesleginin gereklerinden olan PR yetersizligi. Ortada Ersun Yanal vakasi varken Denizli ve Terimden baska hangi antrenor cesaret edebilir bu atesten gomlegi giymeye, her dakika bu ikili Demoklesin kilici gibi uzerlerinde dururken?