Thursday, December 24, 2009

Genç Futbolseverler Rahatsız!

Ülkemizde futbol konusunda herkes söyleyecek söze sahip, teknik direktörlük adeta bir ata sporu. Hal böyle olunca mesleği gerçekten teknik direktörlük olan adamların kendilerini zevata beğendirmeleri oldukça zor. Bir de popüler futbol yorumcularının "bu ..... teknik direktör falan değil" şeklindeki ünlü iddiaları ajanslara düşünce işte diyoruz, ben bu filmi izlemiştim.

21. yüzyılın en başarılı birkaç teknik direktöründen biri olan Frank Rijkaardı dahi bu cümlenin öznesi yapacak kadar işi sulandıran yorumcuların ekranları işgal ettikleri bir ülkede futbolu takip etmek canını sıkabiliyor bazen insanın. Bugün de o anlardan birini yaşadım UEFA resmi web sitesinde 2009 yılının Avrupadaki en başarılı teknik direktörünün oylandığı yarışmada 5 adaydan birinin Mircea Lucescu olduğunu öğrenince. Ülkemizde yemediği hakaret kalmayan Rumen teknik adamın bu klasmandaki rakipleri Manchester United teknik direktörü Alex Ferguson ve Barcelona teknik direktörü Josep Guardiola gibi isimler.



Lucescu Galatasaray ve Beşiktaşta ikişer sene görev yaptı. Her 2 takıma da birer Türkiye ligi şampiyonluğu kazandırdı. Avrupada Galatasaraya Real Madridi yenerek bir Süper Kupa kazandıran teknik adam Şampiyonlar Liginde sarı kırmızılı ekibi çeyrek finale taşıyarak bir ilke imza attı. Şampiyonlar Liginde 2 senede 4 kez mücadele ettiği grupların 3ünden çıkmayı başararak Türk futbolunun Şampiyonlar Ligi düzeyinde zirve yapmasını sağladı. Beşiktaşa ise Avrupada tarihinin en başarılı dönemini yaşattı ve siyah beyazlı ekiple UEFA Kupası çeyrek finalini gördü.

İşte bu denli başarılı bir teknik direktörü iki kez kovma gafletini gösteren Türk futbolunun o günden sonra kulüpler düzeyinde gördüğü tek başarı Fenerbahçenin oynadığı Şampiyonlar Ligi çeyrek finali. O başarının mimarı Ziconun yaşadıklarıysa ayrı bir yazı konusu! Galatasarayla Beşiktaşın Rumen teknik adama yaptığı haksızlıkların diyetini ödercesine Avrupada başarısız geçirdiği bu dönemde Karadenizin karşı kıyısında yeni bir efsane yarattı Mircea Lucescu. Ukrayna ekibi Shakhtar Donetsk 5 senede 3 lig şampiyonluğu kazanırken geçtiğimiz sene UEFA Kupasını, hem de İstanbulda kaldırma şerefine erişti.

Futbol takım yöneticilerinin binbir çaba ve fedakarlıkla ikna etmeyi başardığı önemli teknik adamları öylesine yıpratıyor ki medyadaki muhtelif isimler, sonunda aynı yöneticilere bu teknik adamların arkasından teneke çaldırıyorlar. Kendileri reytingin belini kırıyor kırmasına da bu arada olan Türk futboluna oluyor. Vicente del Bosque, Eric Gerets, Guus Hiddink, Joachim Löw son 20 yılda ülkemizde hakettiği saygıyı göstermediğimiz büyük teknik adamlardan sadece birkaçı. Biz futbolseverler bu durumdan hiç ama hiç memnun değiliz!

Sunday, December 20, 2009

Turkcell Super Lig Ilk Devre Degerlendirmesi

Alman Finkin Istanbul Belediyeye attigi golle acilan sezonun ilk devresi Guizanin Trabzona attigi liderlik getiren golle kapandi. Gectigimiz sezonun ilk devre sonuna cok benzer bir puan tablosu olustu. Gecen sezon lider Sivas 37 puanda bitirmisti ilk devreyi, takipcisi 5 takim 31 ile 35 puan arasina sikismisti. Bu sezon da Fenerbahce devreyi 37 puanla lider kapatti ve takipcisi 4 takim 32 ile 36 puan araliginda siralandi. Ilginc bir nokta, son 4 sezonda ilk devre sonu liderlerinin tamaminin 37 puan toplamis olmasi.

Turk futbolunda federasyonun gelir dagitimlari adillestikce Anadolu takimlari basarisini artiriyor ve futbol duzeylerini 3 buyuklere yaklastiriyorlar. Bu durum 3 buyuklerin daha zorlu sezonlar gecirmesine ve topladiklari puanlarin azalmasina neden oluyor. Eskilerde 80 puanlari asan sampiyonluk baraji son yillarda oldukca dustu. 2003-2006 arasinda sampiyonluk puan ortalamasi 81ken son 3 sezonda bu rakam 73. Bu sezon da sampiyonluk barajinin 70-75 puan arasinda kalmasi kuvvetle muhtemel. Anadolu takimlarinin 3 buyukleri bu denli zorlamalari 3 buyukler icin olumlu bir gelisme esasinda. Ne kadar zorlu bir ligde mucadele ederseniz uluslararasi arenada o kadar basarili oluyorsunuz. Buna en belirgin ornek 2005te Avrupanin en buyugu unvanini Istanbuldaki epik final sonrasi alan Liverpool. Merseyside temsilcisi o sezon kendi ligini sampiyonun tam 37 puan gerisinde 5. olarak tamamlamisti.


Gectigimiz devrenin mac basina gol ortalamasi 2.59, bir onceki sezonla neredeyse ayni (2.57). Ev sahibi ekiplerin  ve mac oncesi favori gosterilenlerin performansinda gecen sezona gore dusus var. Bu da takimlarimizin guc seviyelerinin birbirine yaklasmasinin bir sonucu. Hukmen kume dusurulen Ankarasporu yok sayarsak lig sonuncusu Denizlispor. Oynadiklari 16 macin tek birini bile kazanamadilar, 12 maglubiyet, 4 beraberlik! Hukmen kazandiklari Ankaraspor maci haricinde topladiklari 4 puan lig tarihinin en kotu ilk devre performanslarindan biri. Sahip olduklari 7 puanin altina son 10 sezonda yalnizca bir kez Siirt Jetpa dusmus (6 puan / 2000-01) ve o sezonu da kume duserek tamamlamis. Denizlispor da gerek topladigi puan, oynadigi oyun, gerekse teknik kadro istikrarsizligiyla 10 sezondur mucadele ettigi Super Ligi terkedecek gibi gorunuyor. Zaten son 10 sezonda ilk devreyi sonuncu tamamlayan takimlarin yalnizca 3u sezonu ligde tutunmayi basararak kapatmis (Kocaeli 1999-2000, Malatya 2001-02, Denizli 2005-06).

Lig lideri Fenerbahce ilk 8 haftada 8 galibiyet alirken ikinci 8 haftada yalnizca 3 galibiyette kalarak birbirinden cok farkli iki profil cizdi (tum rakamlar Ankaraspor maclari yok sayilarak hazirlanmistir). Devrenin en cok gol atan takimi 36 golle gecen sezon oldugu gibi Galatasaray. Zaten kadro yapisi ve ofansif oyun anlayisiyla gecen sezonun ilk devresini hatirlatan bir Galatasaray var. 2009 yilbasina 33 puan ve yenilen 21 golle giren sari-kirmizili ekip 2010a 36 puan ve esit sayida yenilen golle giriyor. Milli takimin defans 4lusune sahip ekip ligdeki sadece 6 takimdan daha az gol yemeyi basarabilmis. Son sampiyon Besiktas ilk 6 hafta ve son 3 hafta performanslariyla toplam 9 macta yalnizca 8 puan toplayabildi. Aradaki 8 macta aldigi 8 galibiyet sayesinde ligin zirvesine tutunmayi basardi Mustafa Denizlinin ogrencileri.

Bursa, Kayseri ve Eskisehir teknik ekip ve iskelet kadrolarini koruyarak, az sayida akillica transfer yaparak, ve en onemlisi transfere fazla para harcamayarak sezona girmislerdi. Bu yonleriyle sezonun flas ekipleri olacaklarina dair bir kanaat olusturmuslardi. Her uc takim da ilk devrede karakterli futbollariyla begeni toplamayi basardilar. Bursa ve Kayseri devreyi 3.luk ve 4.lukle zirvede, Eskisehirse 9.lukla basaltina yakin bitirdi. Son Diyarbakir macinda Youlanin bos kaleye atamadigi iki pozisyondan biri golle sonuclansa devreyi belki 6. Trabzonla ayni puanda kapatacaklardi. Bu 3 takim tum Anadolu kuluplerine ders olmali. Teknik direktor konusunda ayran gonullu olmayarak hem transfere harcadiklari parayi azaltip hem de basarilarini artirabileceklerini anlamalilar.

Gectigimiz iki sezon sampiyonluga oynayarak tum futbol kamuoyunu sasirtan Sivas, futbol mantigiyla aciklanamayacak sekilde, iskeletini olusturan futbolculardan Bilica, Kanfory Sylla, Pini Balili, Diallo, Murat Erdogan, Herve Tum, ve Mohammed Aliyi bir cirpida silerek adeta intihar etti. Ilk 7 haftayi 1 puanla gecen ekip teknik direktorluge Guney Afrikanin kariyerli Turk hocasi Muhsin Ertugrali getirerek yeni bir yapilanmaya girdi. Ozellikle son 3 haftada topladigi 7 puanla toplamda 17ye ulasan Sivas ikinci yari icin umit veriyor. Tahmin ediyorum sezonu ilk 10a girmeyi basararak sonlandiracaklar.

Genclerbirligi, Istanbul Belediye ve Gaziantep ligin istikrar sorunu yasayan iyi ekipleri. Bu sorunlari nedeniyle ligin zirvesinde degiller zaten. Ilerleyen yillarda kadroda istikrar yakalarlarsa performans anlaminda da istikrara kavusacaklardir. Her uc takimin da teknik direktorlerini cok begeniyorum. Ozellikle Thomas Doll ve Abdullah Avci Turkiye Liginde basarili birer kariyere goz kirpiyorlar. Dikkat ceken bir diger teknik adam ligimizde tam 18 takim calistirarak kirilmasi guc bir rekora imza atan Yimaz Vural. Gerci onun dikkat cekmesinin temelinde yaptiklarindan cok soyledikleri var. Iddia ettigi gibi Turk antrenorlerinin hakkini mi savunmaya calisiyor yoksa kendini 3 buyuklerden birine ya da Milli Takima mi pazarlamaya calisiyor emin olamiyoruz ancak bir futbol takimini calistirirken daha buyuk bir baskasina goz kirpmanin etik olmadigini yillardir kavrayamadi sempatik teknik adam. Belki bu sebepten dolayi, bir zaman sonra tum takimlarda kontrolu kaybediyor ve uzun vadeli olamiyor. Kendisini ilerde etkili bir teknik direktorler sendikasinin basinda gormek isteriz. Meslektaslarini kovdurup yerine gecmek icin lobi yapan teknik adamlarla savasan bir sendikanin!

Sunday, November 29, 2009

Ligimizin Kalitesi

Son haftalarda 3 buyuklerin ciddi butcelere ragmen cok kotu takimlar olduklarini, ligimizin de her gecen yil geriye gittigini bol bol duyuyor, okuyoruz. En cok da puan kaybinin surukledigi uzuntu ve kizginlik halindeki takim yazarlarindan. Bu tezlerindeki en onemli dayanaklari 3 buyuklerin harcadigi paralara ve yaptigi transferlere ragmen yaptiklari puan kayiplari. Eger mantik buysa 3 buyuklerin sezonu 90li puanlarin uzerinde bitirmeleri gerekir ki bu zevat ligimizin kalitesi yuksek desin. Peki ters acidan bakip Anadolu ekiplerinin guclendigini, dolayisiyla 3 buyuklerin eskiye nazaran daha cok zorlandiklarini ve puan kayipleri verdiklerini iddia etmek fazla iyimser bir tez mi olur?

Oncelikle lig zirvesindeki puanlari karsilastirmali inceleyelim. Turkcell Super Lig lideri 14 macta 31 puan toplamis. Bu rakam Italyada 35, Almanyada 30, Fransada 28. Ligimizin ilk 3 sirasindaki takimlarin mac basina puan ortalamasi 2.14. Bu rakam 5 buyuk ligde soyle: Ispanya 2.33, Ingiltere 2.21, Italya 2.14, Almanya 1.95, ve Fransa 1.90. Tum bu rakamlari karsilastirinca Turkcell Super Lig zirvesinde 3 buyukler tarafindan toplanan puanlarin son derece Avrupa normlarinda oldugunu goruyoruz. Anlasilan o ki Avrupa normlari futbol yazarlarimizin normlarina uymuyor!



3 buyuklerin Avrupadaki durumlarina bakarak tezimizin altini biraz daha dolduralim. Galatasarayin lider oldugu UEFA Avrupa liginde geride biraktigi takimlardan Panathinaikos liginde liderin 1 puan gerisinde 2. durumda. Bir diger temsilcimiz lider Fenerbahceyse grubunda Hollanda lig lideri Twenteyi geride birakmis. Bu iki takimimizin geride biraktigi diger ekipler ise liglerinde liderin 1 ila 3 puan farkla gerisindeler. 

Bu bilgiler isiginda nacizane cikarimlarim soyle:
  • Ligimiz eski yillara nazaran cok daha kaliteli ve zorlu.
  • Hem futbolcular hem Anadolu takimlari futbollarini birkac kademe yukari cikardilar.
  • 3 buyukler daha zorlu bir ligde oynamanin avantajiyla Avrupada daha basarili sonuclar aliyorlar.
Ligimizde gorev almis kariyerli bircok yabanci teknik adam ve futbolcu ligimizin hakkini veriyor ve Turkiye liginin kaliteli ve zorlu oldugunu belirtiyor. 3 buyuklerin eskiden oldugu gibi her maci bol golle kazanamamalari ozellikle eski futbolcu-yazarlarin  ezberlerini bozmus gibi gorunuyor. Her puan kaybindan sonra futbolcularin aldigi paralari dillerine pelesenk edenler bu futbolcularin kosmadiklarindan, mucadele etmediklerinden sikayet ediyorlar. Oysa hepimiz biliyoruz ki bugun ligin en az kosan futbolcusu dahi bu eski futbolcu-yazarlarin zamaninda kostuklarindan cok daha fazla kosuyorlar. Turk futbolu her gecen yil buyuyen ekonomisiyle, kaliteli teknik adam ve futbolcularin gelmesiyle yukari dogru tirmaniyor. Varlik sebeplerini yikici elestirilerine borclu olan modasi gecmis spor yazarlari da son kullanma tarihlerini doldurduklarinin farkina varirlar umarim.

Friday, November 27, 2009

El Clasico Vakti

Bu haftasonu cok ozel olacak cunku her sene ihtirasla bekledigimiz El Clasicoyu izleyecegiz. Barcelona da Real Madrid de ruya gibi kadrolara sahip ve her iki takimin da dunyanin dort bir yaninda taraftarlari var. Aralarinda oynanan maclar da son derece keyifli geciyor. Ancak Barcelona-Real Madrid derbisini Inter-Milan, Liverpool-Everton gibi diger derbilerden daha ozel kilan nedir ki dunya futbolunda bu kadar ozel bir yere sahip?



Oncelikle sunu belirtelim; derbi kelime anlami olarak ayni sehrin iki takimi arasinda gecen mucadeleye denir. Ancak zamanla bu kelime liglerin en guclu takimlari arasinda oynanan mac seklinde evrilmistir. Aralarinda 630 km. olan Barcelonayla Real Madrid takimlari arasinda oynanan karsilasmaysa en buyuk derbi haline gelmistir. El Clasico olarak da adlandirilan bu rekabet 1902 yilinda Barcelonanin 3-1lik galibiyetiyle basliyor. Aralarindaki karsilasmalari 'More Than a Game' yani 'Bir Mactan Otesi' olarak tanimlamalarinin nedenini anlamak icin rekabetin tarihine bakmak gerek.

NEDEN BIR MACTAN OTESI
Barcelona Ispanyanin Katalunya bolgesinin takimi. Buradaki halk kendini Ispanyol degil Katalan olarak adlandiriyorlar. 1979da ozerkliklerini kazandilar ve 2006da bu ozerklik referandumla daha da genisledi. Ayri bir dilleri, bayraklari, parlementolari var. Diktator Franco doneminde dillerini konusamayan, otorite tarafindan ezilen Katalan halki icin cok onemli bir deger tasiyordu o yillarda Barcelona futbol takimi ve siyasi mucadelelerinin simgesi oluyordu. Yalnizca Katalan halki icin degil, tum Ispanya icin demokratiklesme surecinde cok onemli bir yere sahiptir Barcelona. Real Madridse krallik takimidir ve Kastilyayi yani merkeziyetci diktatoryayi temsil eder. 'Real' adini 1920de kral 13. Alfonsodan almistir ve anlami 'Royal' yani 'Asil'dir. Iki takim arasindaki maclar ozellikle 1939-75 arasindaki Franco doneminde 'Bir Mactan Otesi' ozelligini kazanmistir.

Inter-Milan, Galatasaray-Fenerbahce, Liverpool-Everton gibi derbiler ayni sehrin birbirine benzeyen insanlarini karsi karsiya getirir. Inter-Milan derbisinin siyasi bir yonu olsa da ozellikle Galatasaray-Fenerbahce derbisi tamamen benzer sosyoekonomik siniflardan insanlarin karsilasmasidir. Bu haliyle dahi ne kadar gurultu yarattigini goz onunde bulundurursak birbirine karsi ic savas yapmis iki farkli halkin karsi karsiya geldigi El Clasicoda sahaya domuz kafasi atilmasi ya da istisnasiz her macta Real otobusunun taslanmasi gibi olaylar cok da sasirtici olmasa gerek.



IKI FARKLI FUTBOL MODELI
Saha icine bakacak olursak iki takimin da her zaman ofansif futbolu tercih ettiklerini goruruz. Ancak bu iki takimin yapilanmalari tamamen farkli. Barcelona daha cok genc oyunculara onem veren bir takim ve bu genc oyunculari yetistirdigi unlu La Masia kulubun adeta hayat damari. Bugun ilk 11de yer alan oyuncularin yarisindan fazlasi bu futbol akademisinin uretimi. Real Madridse varligini herzaman en sukseli transferleri yaparak devam ettiren bir takim. Sadece bu sene transfere harcadiklari para 270 milyon euro. Altyapiya onem vermiyor ve genc oyunculari yildiz olduktan sonra transfer etmeyi tercih ediyorlar. Taktik anlamdaysa bir tutarliligi yok Real Madrid takiminin. Ofansif oynattigi surece hangi antrenoru transfer ederlerse onun sisteminde oynuyorlar. Son 6 yilda tam 9 farkli antrenorle calisan takim her donemde degisik taktik anlayislari benimsedi. Ornegin takim kaptani Raul 15 senelik futbol kariyerinde tam 15 farkli antrenorle calisti. Her biriyle degisik sistemlere ayak uydurmaya calismasi oldukca zor olmali. Barcelonaysa antrenorlerine daha fazla kredi taniyan, dolayilisyla daha az antrenor degistiren bir takim. Bunun da otesinde takimin Johan Cruyfftan kalan bir temel felsefesi var ve her gelen antrenor bu felsefeyi benimsiyor. Kisaca total futbol olarak adlandirabilecegimiz bu felsefe son donemlerde Frank Rijkaard ve Josep Guardiola tarafindan son derece basariyla uygulandi ve Avrupa futboluna damga vuruldu. Bu iki modelden biri oburunden daha iyidir demek dogru olmaz. Zira her iki model de son derece basarili. Avrupanin en buyuk kupasi Sampiyonlar Ligini son 10 sezonda ikiser kez kaldirdi Barcelona ve Real Madrid takimlari.

Pazar gunu 159. maclarina cikacak olan takimlardan Real Madridin ezeli rekabette 68-60lik ustunlugu var. Iki takim arasinda Mayista oynanan son karsilasma Katalan ekibinin hem de deplasmanda 6-2 gibi inanilmaz bir skorla kazanmasiyla sona erdi ve Real Madrid tarafinda tam bir depreme neden oldu. Bu skorla baskanlik el degistirdi ve Florentino Perez 3 yil aradan sonra tekrar baskanliga secildi. Taraftarlara bu agir yenilgiyi unutturmak icin Ronaldo ve Kaka gibi iki überstari kadrolarina dahil ettiler. Su ana kadar kadrodan beklenen futbolu tam anlamiyla sahaya yansitamasalar da gun gectikce defans-ofans dengesini kurmaya basladirlar ve Barcelonanin Bilbaoya puan kaybetmesiyle liderlik koltuguna oturdular. Iki aydir sakat olan Ronaldonun kadroya katilmasiyla beraber derbiye daha da umitle cikacaklar. Son Avrupa sampiyonu Barcelonaysa bu sene Zlatan Ibrahimovicle beraber daha da heyecan verici. Gecen seneki form duzeylerine henuz ulasamamis olsalar da bu maca favori cikacaklar. Ancak Messinin ve Ibonun sakatlik durumlari ve oynayip oynamayacaklari henuz belli degil. Aylardir bekledigimiz bu kapismada Ronaldo, Messi ve Ibo gibi 3 überstarin tam hazir olmamalari biz futbol asiklari icin ne buyuk kayip..

Monday, November 16, 2009

Futbol Tribunlerinden Spor Teroru Acilimi

Bugun futbol yazmayacagim. Turkiyedeki spor terorunden bahsedecegim ancak cikis noktam bir basketbol maci olacak. Gectigimiz Pazar gunu Galatasaray ile Fenerbahce arasinda oynanan basketbol macinda cikan olaylari cok kisi futbol taraftarinin cikardigi klisesiyle yorumlayacaktir. Basketbol taraftari nerde o halde? Futbol taraftarinin salonlari istilasindan once hinca hinc doluyordu salonlar da simdi mi ayagi kesildi elit! basketbol taraftarinin tribunlerden. Dunyanin her yerinde ve sporunda tribunlere siddete meyilli insanlar gelebilir. Onemli olan otoritenin tribunlere hakim olmasi ve sidette meyilli o insanlari kontrol altinda tutarak diger seyircilerin guvende hissetmesini saglamasidir. Eger futbol ya da basketbol federasyonlari mabedlerine hakim olamiyorsa, gerekli kurallari koyup uygulayamiyorsa tum olanlari her alanda yaptigimiz gibi 'egitimsiz halk'i suclayarak aciklamak ne kadar saglikli bir tutumdur?



Turkiyede o kadar alistik ki bu tur olaylara, artik cok siradan geliyor bu goruntuler izleyene. Benim en cok merak ettigim kendisine yumruk atilan Kinseyin ya da haftalardir Fenerbahce derbisini bekliyorum diye aciklama yapan Jasaitisin ne dusundugu, ne hissettigi. Bu olaylar Turk taraftarinin onlara "Turkiyeye hosgeldiniz" partisi gibi sanki. "Her yabanci birgun sahalarda gormek istemedigimiz olaylari tadacaktir" gibi bir taahhutumuz var sanki onlara. Futbolcu basketbolcu farketmiyor, mutlaka muhtesem taraftarligimizi gosteriyoruz ulkemize gelen yabancilara. Bu ulkede Galatasaray-Fenerbahce sualti hokeyi karsilasmasinda bile olaylar cikti!

SPOR TERORU EGITIMSIZLIKTEN MI?
Her ulkede boyle olaylar yasaniyor diye karsi cikanlari duyar gibiyim. Hemen yillar once NBAde oynanan Indiana Pacers-Detroit Pistons macini ve Ron Artestin basrolunu oynadigi kavgayi ornek vereceklerdir. Aradaki fark bu tur olaylara verilen reaksiyon. NBA yonetimi olaylar sonrasi Ron Artesta sezon sonuna kadar men cezasi verdi. Bunun karsiligi 73 mac arti playofftu. Kavga Artesta tam 7 milyon dolara maloldu, ve tabiki Pacerstan kopma surecinin baslamasina. Kavgaya karisan tum oyunculara ve hatta taraftarlar John Green ve A.J. Shackleforda cok agir yaptirimlar uygulandi. NBA yonetiminin marka degerine verdigi onemin sonucudur tum bu kararlar. Verilen mesaj acik: bu milyar dolarlik organizasyonu ne oyuncular kavga ederek ne de seyirciler (musteriler) sahaya girerek mahvedemez. Bu olay uzerinden 5 sene gecti ve herkes mesaji aldigini gosterircesine hareket ediyor. Turkiyedeyse insanlara birkac metre uzakliktaki tribunlerden gozlerinin icine baka baka kufretmek, sahaya girmek, oyunculara darp etmek, ve benzer tum aktiviteler cok kucuk cezalarla savusturuluyor ve yapanin yanina kar kaliyor. Tum bu bilgiler isiginda tribun terorunu halkin egitimsizligine baglamak hedef saptirmaktan baska birsey degildir. Amerikadaki yuksek okul mezunu orani yalnizca 27%. Lakers maclarina gittigimde cevremde gordugum insanlar da pek Stanforddan firlamis tiplere benzemiyorlar acikcasi. Ancak sporda ve hayatin her alaninda cezai mueyyideler o kadar kararlilikla uygulaniyor ki tam bir asayis berkemal hali mevcut. Ulkemizdeyse devlet kurumlarinin kanunlari uygulamakta gosterdigi her zafiyet durumunu halkin egitimsizligine baglamak acil durumlarda kullaniniz mazereti gibi.

SPOR ICIN SPOR MU, TOPLUM ICIN SPOR MU?
Gelismis ulkelerde spor, taraflarin rekabet ettigi bir alan degildir sadece. Genclerin yetistirilmesinde kullanilan bir egitim politikasidir. Spor sayesinde gencler mucadeleyi, rekabeti, ahlaki ogrenir. Okul disi zamanlarini spor salonlarinda takim arkadaslariyla gecirirler. Bu genclerin ahlaki egitimlerindeki etkili kisiler yalnizca anne-babalari, ogretmenleri ya da koclari degildir. Ayni zamanda Michael Jordandir, Johann Cruyfftur genc insanlarin kisiliklerini oturturken rol model aldiklari figurler. Ve yonetimler o kadar farkindadir ki bu durumun, Ron Artest ya da Rio Ferdinand kotu ornek olacak birsey yaptiklarinda en agir cezalari alirlar. O dakikada artik ne takimlarin kazanmasidir (Ingiltere Futbol Federasyonu cok kritik Turkiye maci oncesinde men cezasi verdi Ferdinanda) onemli olan ne de alinacak tepkiler (NBA yonetimi Indiana Pacersin en onemli yildizinin ve diger 4 oyuncusunun oylesine siddetle cezalandirilmasina gosterecegi tepkiyi goz onunde dahi bulundurmadi). Onemli olan yetismekte olan genc insanlarin alacagi mesajdir. Ulkemizdeyse adi sikeye ve bahise karisan bir futbolcu milli takimda oynamaya devam edebiliyor.

Olayli derbiye donecek olursak; mactan sonra Galatasaray yoneticisi Yigit Sardanin yaptigi aciklama hayret verici. Futbol yoneticisi profili degisiyor sanmamiza neden olan Sardan bile olaylara son derece tarafli yaklasiyor ve bir bayan taraftarin yaptigi el hareketini bahane ederek cikan olaylari mesrulastirmaya calisiyor. Yillardir yapilan en buyuk hata bu tur olaylari Galatasaray-Fenerbahce-Besiktas taraftari ekseninde tartismak. Hicbir takimin taraftarlarinin birbirinden farki yok, hepsi ayni okullarda, mahallelerde, hatta evlerde yetisen insanlar. Tek farklari kucukken futbol takimi secmelerinde kimden ya da neyden etkilendikleri. Hepsini bir arada ele almak gerekiyor. Yayinci kurulus yorumcusunun yaptigi medenilesme surecimizi hala tamamlayamadik tespiti son derece yerindedir. Ancak medenilesememeyi egitimsizligimize baglamak dogru degildir. O tribunlerde her turlu siddeti yapanlarin icinde bircok yuksek egitimli insan vardir ve bir kismi da benim arkadasimdir. Sorun egitim sorunu degil medenilesme sorunudur. Medenilesme yasalarla ve yasalarin kararlilikla uygulanmasiyla olur. Eger otorite Keitaya pet sise atana degil de sikayetci olan Keitaya ceza veriyorsa, pet sise atan adami medenilestiremezsiniz. Goreceksiniz o sahaya girenler de yasanan sayisiz ornekte oldugu gibi yaptiklariyla kalacak. Kulup yoneticileri bu tur insanlarin tribunlere gelmesinde ya da tribune gelen egitimli insanlarin bu tur insanlara donusmesinde bir sakinca gormuyor anlasilan. Ta ki o tribunlerden kendilerine kufur edilene dek..

Monday, November 2, 2009

Patron araniyor!

Unlu teknik direktor Guus Hiddinkin ekibinden birinin basari hikayesi uzerine konustugu seminere katilmistim bir keresinde. Guney Kore "projesi"ni anlatmisti. Ulke federasyonlari futbollarina bir vizyon katmak ve uzun vadeli basarilar elde etmek icin bu tur projelere kalkisirlar ve bir "futbol gurusu"nu projenin basina gecirirler. Turk Milli takiminin 1990da Sepp Pionteke emanet edilmesi de o zamana kadar olmayan bir vizyonun kazandirilmasini amacliyordu. 3 senelik gorev suresince yaptiklarini saha ici sonuclariyla degil ulke futboluna uzun vadede kattiklariyla degerlendirmek gerek Danimarkalinin. Hikayenin 93ten sonrasini hepimiz ezbere biliyoruz tekrarlamaya gerek yok; buyuk turnuvalara katilma aliskanligi ve zaman zaman alinan spektakuler sonuclar.

2005 Haziraninda Ersun Yanalin kovulup yerine Terim atandiginda Ersun Hocanin galibiyet yuzdesi 53, mac basi atilan gol 1.9, yenilen golse 0.9du. Terim donemindeyse bu rakamlar yuzde 38 galibiyet yuzdesi, 1.4 atilan gol, 1.2 yenilen gol olarak degisti. Yanal kovuldugunda takim cogunlukla iyi futbol oynuyordu ve grubunda ikinciydi, dolayisiyla dunya kupasina katilma sansi yuksekti. Terim donemindeyse 3 turnuvanin 2si iskalandi. Esasinda Terimin goreve getirilmesi Turk futboluna siradaki basamagi atlatacak bir "proje" olarak gosterilmisti Turk kamuoyuna. Siradaki basamagin ne olduguna 'Brezilya olabilmek' yazimda deginmistim.

Tum bu bilgiler isiginda Terimin son basin toplantisina gidelim. Hoca 9 maddede Turk futbolunun sorunlarini ozetliyor. Yabanci futbolcu sorunundan yurtdisinda yeterince oyuncumuz olmadigina kadar bircok konuya deginiyor. Bu noktada sormak gerek, 4 seneyi askin gorev surenizde Turk futbolunun sizden bekledigi proje ve reformlari yapmak icin her turlu imkaniniz ve yetkiniz varken bu sorunlari neden cozmediniz. Mevzu bahis sorunlari saymak icin Fatih Terim olmaya gerek yok, futbola ucundan bucagindan degmis herkes Turk futbolcusunun altyapi eksiginden tutun lejyonerlerimizin sayica yetersizligine kadar dem vurabilecek donanima sahiptir. Turk Milli Takiminin basina gecirilen insandan beklenen teshisten cok tedavidir. Biz Aurelioyu Mehmet yapacak kudrete sahip Terimin yabanci futbolcu prosedurunde duzenleme yaptirmasini beklerdik, gurbetci futbolculari Milli Takima küstürüp Mesut Ozil ve Serdar Tasci gibi yetenekleri kaybetmemize neden olmasini degil. Uzulerek soyluyorum ki 9 maddelik "manifesto"suyla her turlu techizata sahip bir orduya cephede savas kaybettiren komutanin bahaneler uretmesi gibi bir duruma dusurmustur kendisini Terim. Ozetle ben bu sorunlari cozmeye yeterli olamadim demistir, Fatih Terim egosunun yarattigi kendine has bir lisanla.

Simdi herkes merakla bekliyor Turk futbolunun yeni patronunun kim olacagini. Bir teknik direktor degil bir proje direktoru gerek, 2005ten bu yana bir arpa boyu yol almayi basaramamis, hatta geriye gitmis, kisilik catismasi icindeki milli takimimiza. Kimileri Turk olsun diyor kimileri yabanci. Bense diyorum ki ne gunahi vardi ulke futboluna yepyeni bir vizyon kazandirmaya muktedir Ersun Yanalin? Belki Hakan Sukur krizini yonetememekti hatasi belki teknik direktorluk mesleginin gereklerinden olan PR yetersizligi. Ortada Ersun Yanal vakasi varken Denizli ve Terimden baska hangi antrenor cesaret edebilir bu atesten gomlegi giymeye, her dakika bu ikili Demoklesin kilici gibi uzerlerinde dururken?

Monday, October 26, 2009

Fenerbahce-Galatasaray Mac Yazisi

Christoph Daumu kutlamak gerek gercekten, ve tesekkur etmek. Rakibinin handikaplarini iyi analiz etmis ve bize bu adı buyuk kalitesiz derbiden futbolla ilgili yazacak en azindan birkac sey birakmis. Gercekten de 90 dakikaya baktiginizda futbol adina yazacak fazla birsey bulamiyor insan. Hakemin de oyunu bol bol durdurmasiyla tansiyonu yuksek temposu dusuk bir mac izledik dun aksam. Neyse ki bu mactan once Liverpool-ManU karsilasmasini izleyen sansli futbolseverlerden biriyim de Pazari futbolsuz gecirmedim.

Ev sahibi ekip Galatasarayin arkadaki altilisina, ozellikle de M.Sarp ve Ayhana baskiyi cok basarili uyguladilar ve bu altilinin ondeki dortlusuyle baglantisini tamamen kestiler. Sari-kirmizililar ondeki yaratici dortlusune topu ulastiramazsa, en arkasiyla en önü arasindaki mesafeyi minimize edemezse iyi futbol oynamasi mumkun degil. Daumun bu konudaki tespiti de oyun plani da takdire sayan. Ev odevine iyi calismis Alman ve sonucta da takimina 3 puani kazandirdi.



Mac önü yazimda Rijkaardin bu mac kadrosunu yazarken tahtaya ilk Kewellin ismini yazacagini tahmin etmistim. Teknik direktorleri oyuncu secimlerinde elestirmek huyum degildir, zira futbolcularla butun hafta beraber olanlar onlar. Ancak Kewelli Kadikoy derbisinde sahaya surmekteki primer amac Kewellin formundan degil sogukkanliligi ve tecrubesinden yararlanmak olur. Kadrodaki en lider, en sogukkanli adami yilin en stresli stadinda sahaya surmemek gercekten benim anlayabilecegim turden bir hata degil. Hersey bir yana Kewell bu maci nasil bir konsantrasyonla bekledigini Four-Four-Two dergisine verdigi "Bu derbi bambaska olacak" roportajiyla gostermisti.

Galatasaray takiminin kaptani hepimizin cok sevdigi, Adnan Polatin deyimiyle bu takimin ruhu olan Arda Turan uzulerek soyluyorum bu tur maclarda takima liderlik edecek olgunluga henuz erisemedigini mactan onceki isinmada gosterdi. Bir takimin kaptani arkadaslarinin mac konsantrasyonunu ve psikolojisini daha mac baslamadan bozmaz. Hem de hafta icinde takimina tahriklere kapilmayalim uyarisi yaptiktan sonra! UEFA yari finalindeki Leeds deplasmaninda Ardanin kaptan oldugunu hayal edin, o atmosferi ve Ardanin Alan Smith, Lee Bowyer gibi oyuncularin tuzagina dustugunu. Bugun muzede durmazdi sanirim o UEFA kupasi. Ardayi suclamiyorum tabi, o henuz cok genc. Ve saglam karakteriyle zaman icinde cok buyuk bir kaptan olacak suphesiz. Bugun onunde saygiyla egildigimiz Harry Kewell bile Elland Roaddaki o kritik macta kirmizi kart gorup takimini eksik birakmisti. Tam tamina Ardanin bugunku yasindaydi Avusturalyali.

Pazar gunu saha icinde duran bir Kewell Galatasarayli futbolculari psikolojik olarak cok rahatlatan bir unsur olurdu ancak Rijkaard bu kozunu kullanmadi. Onceki yazilarimda bahsettigim hucuma giderken top kaybetme problemini bu macta da yasadi sari-kirmizlilar. Bunda Fenerbahcenin Kazimi da sayarsak altili orta saha hattinin yaptigi kollektif presin de payi yuksek. Galatasarayda Ayhan birkac mactir cok pas hatasi yapiyordu, bu macta iyice dibe vurdu. Ilerleyen dakikalarda da pas hatalari sebebiyle kendi kendine bir savunma mekanizmasi gelistirdi ve takimini hizli hucuma cikartmasi gereken anlarda geriye ve yana pas yaparak tam bir el freni gorevi yapti.

Emre Belozoglunu kutlamak gerek. Yalnizca sahaya koydugu performanstan dolayi degil, sogukkanliligindan ve cok zaman gosterdigi agresif tavirlariyla takim arkadaslarinin konsantrasyonunu bozmadigi icin. F.Bahce-G.Saray derbilerinde sonucu belirleyen en onemli faktor sinirlerine hakim olmak ve itidaldir. Bunu basaramayan takim kendi futbol karakterinden uzaklasir ve bambaska bir futbol koyar ortaya. Dun psikolojisi saglam taraf Fenerbahceydi ve hakli bir 3 puan aldi, tebrik etmek gerek. Galatasaraysa Rijkaardin mac sonunda belirttigi gibi calismaya devam etmeli. Mumkunse Kadikoy deplasmanina ozel birkac ekstra psikologla..

Friday, October 23, 2009

Sezonun en basarili Avrupa haftasindan sezonun derbisine

OZLENEN AVRUPA PERFORMANSI
Besiktasin Almanya deplasmanindan getirdigi 1 puandan sonra UEFA temsilcilerimiz Galatasaray ve Fenerbahce cikti ortaya. Romenlerin 4 UEFA temsilcisinin 1 beraberlik 3 yenilgiyle kapadiklari kara Persembeye 2 maglubiyetle damgamizi vurduk. Sezonun en iyi Avrupa haftasini gecirdik ve buyuk bir keyifle Turk El Classico'sunu bekliyoruz. Romen futbolu son yillarda onemli bir cikis yakaladi. O yuzden Fenerbahce ve Galatasarayin aldigi galibiyetler kucumsenmemeli. Hagi'mizin ulkesi futbolda 90larin basindaki seviyelerinden uzakta olsalar da ilerleme umit verici. 5 sene once UEFA siralamasinda en yukaridaki temsilcileri Steaua 118. iken bugun ilk 100de 3 takimlari var: Steaua(32), Rapid(53), Dinamo(81). Bizim de ilk 100de 3 takimimiz oldugunu ve her iki ulkenin de en basarili takimlarinin birer sehirden geldigini dusunursek Romen futboluyla Turk futbolu arasinda onemli benzerlikler oldugunu gorebiliriz. Milli takimlar duzeyinde baktigimizda da bu tezimiz dogrulanir. UEFA siralamasinda Romanya 9., Turkiye 11. sirada bulunuyor. Avrupa kupalarinda temsil duzeyindeyse Sampiyonlar Liginde Romenlerin ve bizim 1er, yeni adiyla Avrupa Ligindeyse Romenlerin 4, bizim 2 temsilcimiz yollarina devam ediyor.



SEZON BASINDAN BU YANA DERBININ TARAFLARI
Derbinin taraflarini sezon basi itibariyle inceleyecek olursak Daumun Turkiye Super Ligini cok iyi taniyan bir teknik adam olarak takimini genelde kucuk viteste oynattigini, oyunun cok kucuk porsiyonlarinda tempoyu yukselttigini gorebiliriz. Bu strateji tabelada Fenerbahceyi her iki kulvarda basariya goturdu su ana kadar. Ancak 50bin kapasiteli bir stadi doldurmak icin seyircinize daha kaliteli urun sunmak zorundasiniz. Su ana kadar alinan sonuclar Daumu memnun etmis olabilir ancak bundan sonra yeni yila kadar oynayacaklari 10 macin 8i Galatasaray, Besiktas, Trabzon, Kayseri, Eskisehir, Steaua, Twente ve Sheriff ile. Bunlar simdiye kadar oynadiklarina oranla tempoyu belirlemede daha etkili takimlar. Fenerbahce oyunun temposunu belirleyemedigi anlarda cok zorlaniyor, bunun orneklerini ozellikle Manisa ve Twente maclarinda gorduk. Buna karsin uzun lig maratonlarinin basarili hocasi Daum belki de vites buyutmek icin bu donemi bekliyordu. Bekleyip gorecegiz.

Galatasaray cephesindeyse galibiyet moral verici olmaktan oteye gitmiyor. Sezon basindan beri oynadiklari maclarin tamami ayni esasinda. Tempoyu belirleyen, topa daha cok sahip olan, hucumda varyasyonlarla pozisyon kovalayan ve bulan bir ekip sari-kirmizililar. Buna karsin kalesinde azimsanmayacak sayida pozisyon veriyorlar. Sonucu forvetlerinin ve rakiplerinin isabet yuzdesi belirliyor. Son 8 performanslarini incelersek bunu daha iyi anlariz. Besiktas, Panathinaikos, Kasimpasa, Eskisehir, Sturm, Ankaragucu, Trabzon ve Dinamo maclarinin tamaminda sari-kirmizililar benzer sayilarda pozisyon buldular ve verdiler. Topa hukmetmeyi ve bol pas yapmayi gerektiren bu sistemde pas hatasi yapmamak cok onemlidir. Bir zayif halka dahi butun pas trafiginizi altust edebilir, kaptirdiginiz toplarla defansinizi dengesiz yakalayan rakip gol pozisyonlarina girebilir. Galatasarayda olan da tam olarak bu. Verilen pozisyonlarin tamamina yakini hucum ederken kaptirilan toplar sonucu gerceklesmis. Sete set hucumda Galatasaray savunmasi son derece basarili. Bunu Dinamo macinda gorduk. Romen ekibi Galatasaray oyunu rolantiye aldiktan sonra ilk yarida buldugu kadar gol pozisyonu bulamadi. Son bir not Rijkaard icin; Hollandali savunmanin ortasinda M.Topali denedi. Bu hareket takimin defansina topla iyi bir stoper monte ederek topu oyuna defanstan daha etkili sokma amacinin bir arayisi. Ancak deneysel yontemde ayni anda birden fazla degisken kullanirsaniz saglikli bir deney sonucu elde edemezsiniz. Rijkaardin bu degiskenin etkisini H.Balta-Caner degisikligi yapmadigi bir macta gozlemlemesi daha uygun olacaktir. Zira bu macta da defansin arkasina atilan toplar sikinti yaratti. Boyle bir sikintiniz varsa beklerinizin ters kademede basarili olmasi gerekir ki Caner boyle degil.



TURK EL CLASSICOYA DOGRU
Derbiyi Fenerbahcenin sezon basindan bu yana sahaya yansittigi anlayisla oynayacagini dusunuyorum. Rijkaard da sisteminden taviz vermeyen bir hoca. Ancak kritik maclarda kucuk degisiklikler yapabiliyor. Ornegin bu sezon ciktigi en zorlu mac olan Panathinaikos deplasmanina ilk kez M.Sarp-M.Topal ikilisiyle cikti ki bu o ana kadar sahaya surdugu en defansif (ya da en az ofansif) kadroydu. Bu maca Arda ve Elanoyu yaninda oturtup sahaya 3lu orta sahayla cikarsa sasirmam. Kewelli kesinlikle oynatacagini dusunuyorum zira saha icinde sogukkanli bir lider gerektiren kritik maclarda tahtaya yazilacak ilk adam Avusturalyalidir. Rijkaard sezon basindan bu yana sahaya 4-3-3 dizilisiyle oynayan bir takim surmeye calisiyor ancak dizilis pratikte bugune kadar hep 4-2-3-1e dondu. Sorun Arda ya da Elanonun henuz bir Xavi ya da Gerarda donusememis olmasi. Bunu saglamak icin sonuna kadar cabalayacaktir basarili teknik adam ancak bu kritik maca ozel bir degisiklik olasilik dahilinde.

Fenerbahcede bu maca damgasini vurmaya en yakin oyuncu Daniel Guiza. Defans arasina kosu yapan tek forveti de Daumun tahtaya yazacagi ilk isim olacaktir. Tahmin ediyorum Mehmet Topuz ve Ozeri bu macta yaninda oturtacak Alman teknik adam ve genelde oynadigi Kazim-Christian-Emre-Dos Santos-Alex orta sahasiyla cikacatir maca. Galatasarayin en buyuk silahi kanatlar Fenerbahcenin de zayif karni ayni zamanda. Solda R.Carlos, sagda Kazimin yarattigi zafiyet icin eminim bir onlemi olacaktir Daumun.

Keyifli gececegi acik olan derbinin gidisatini ve sonucunu tamamen mac icindeki kucuk detaylar belirleyecek. Ilk golu bulan taraf karsilasmadan mutlu ayrilacaktir. Ozellikle ev sahibi ekibin bulacagi bir gol Galatasaray taraftarlarina unutulmaz dakikalar yasatabilir! Konuk ekibin bulacagi golse taraftarinin da etki ya da tepkisiyle oyunu forse etmesine neden olabilir ev sahibi ekibin. Arka tarafini one cikaran bir Fenerbahce icinse Keitali Galatasaray unutulmaz anlar yasatabilir sari-lacivertli taraftarlara. Toparlamak gerekirse hicbir skorun beni yaniltmayacagi bir mac izleyecegim Pazar gunu Los Angeles saatiyle sabah 10da. Bu mactan 3 saat onceyse Liverpool-ManU macini izliyor olacagim Ingiliz dostum Colinle. Futbol dolu bir Pazar dilerim...

Saturday, October 10, 2009

FC Barcelona - Més que un Club*

Sayisiz ankete gore dunyanin en sevilen futbol takimi. Gittigi her ulkede, hatta kitada inanilmaz bir sevgiyle karsilaniyor. Dunyanin her yerinde birgun Barcelona formasi giyme hayaliyle top pesinde kosturan cocuklar var. Futbol takimi olmanin disinda futbol ustu misyonlari var. Cunku Barcelona Més que un Club, Bir kulupten daha fazlasi*.



Gectigimiz Agustos ayinda Los Angeles Galaxy-Barcelona macina gittim. Tribunlerin ev sahibi Galaxy taraftarlariyla dolu olacagini beklerken stadin cogunun Barca formali olmasi sasirticiydi. Futbolun en populer besinci spor oldugu yeni dunyada dahi olaganustu bir ilgi vardi Katalan ekibine. Peki nedir Barcelonayi Avrupanin diger devlerinden ayiran ve bu kadar sevilmesine sebep olan?

MÉS QUE UN CLUB
Basta da soyledigim gibi Barcelona "Bir kulupten daha fazlasi". Zaten sloganlari da tam olarak bu. Barcelona Katalan insanlar için özgürlüğü temsil eder. Kendilerini Katalunya Milli Takimi olarak gorurler. Dunyadaki bircok insan icin demokrasi, ozgurluk ve insan haklarinin temsilcisidirler. Ozellikle 1939-75 yillari arasindaki Franco diktatoryasina karsi gosterdikleri baskaldiri kulubu dunyanin butun ezilen halklari gozunde bir efsane haline getirdi. O gunlerde Katalan halki icin rejime karsi oldugunu gostermede anti-Franco hareketine katilmaktan daha az riskliydi Barcelona kimligine sahip olmak.

FORMA REKLAMI VE UNICEF
Ote yandan Barcelona kulubunun kurulusundan bu yana forma reklami almama düsturu takdiri hakediyor. Bu tavir kapitalist dunya duzenine ve endustriyel futbola karsi bir tepki. Sayisi 150.000e ulasan uyeler bu maddi kaybi yillik aidatlariyla kompanse ediyorlar. Kulup forma reklamiyla ilgili hayranlik verici prensibini 2006 yilinda baska bir hayranlik verici hareketle deldi. Tarihinde ilk kez forma reklami almak uzere Birlesmis Milletler Cocuklara Yardim Fonu UNICEF ile anlastilar. Ustelik her yil gelirlerinin yuzde 0.7si olan 1.9 milyon dolari da bagislamak kaydiyla.

POPULARITENIN OLMAZSA OLMAZ KOSULU: KALITELI URUN
Tum bunlarin yaninda her zaman goze hos gelen hucum futbolu oynamayi kendine gorev edinmis bir takim Barcelona. Futbolseverlerin sempatisini kazanan tarihi ve kulup anlayisini kaliteli urunle yani iyi futbolla birlestirmeseydi asla bu kadar sevilmezlerdi zaten. Katalan ekip total futbolun babasi Rinus Michels ve sonrasinda onun felsefesinin temsilcileri Johann Cruyff, Frank Rijkaard ve Josep Guardiolayla beraber bircok kupa kazanmakla kalmadi, ayni zamanda futbolseverlerin izlemek icin en cok can attigi futbol takimi olma ozelligini kazandi. Bugun dunyanin en populer derbisi El Classiconun tarafi olan Barcelona mevcut kulup kulturunden taviz vermedigi surece dunya futbolseverlerinin kalplerini kazanmaya devam edecek gibi..

Friday, October 9, 2009

Futbol Medyasini Izliyorum, Gozlerim Kapali

Son gunlerde Turk futbol medyasini takip ediyorum Los Angeles sirtlarindan, ozellikle de Rijkaardla ilgili kisimlarini. Parlak sezon basi gunlerinde bu donemin gelecegini ongormustu rasyonel futbol meraklilari. Birkac kotu sonuc alinacak ve Rijkaardin hoca olmadigindan dem vurulacak, Sparta Rotterdam gunleri yad edilecekti. Bu film daha once Joachim Low, Mircea Lucescu, Jean Tigana ile sahnelenmisti bu ulkede. Ve sartlarin olgunlasmasi icin aportta bekleyenler vardi! Turk futbolunda basarisizliktan beslenen bu zat-i muhteremler gectigimiz haftayla birlikte sahneye cikti ve Rijkaardi taslamaya basladilar.

Hollandalinin oturtmaya calistigi futbol anlayisi Avrupada dahi az sayida takim tarafindan basariyla uygulanabiliyor. Bu oyun tarzini ogrenmek ve icsellestirmek kuvvetli ezber ister ve elbette birkac ayda gerceklesemez. Rijkaardin yaratmak istedigi Galatasaray topun daha cok sahibi olan, bol pas yapan, yani oyunun buyuk kisminda ofans yapan taraf olmak. Boylece sure olarak rakibinden daha az defans yapacak, dolayisiyla daha az kosacak daha az yorulacak. Ancak bu pas trafigini, Rijkaardin sik kullandigi tabirle organizasyonu saglamak icin saha icindeki futbolcularin uyumunun daha cok artmasi, ezberinin daha fazla gelismesi gerekiyor. Ote yandan bu saha ici organizasyonun tam ortasina konan Elano ile Ayhan birlikte sadece 177 dakika oynama sansi buldular(Talinn:21 dk, Kayserispor:34 dk, Sturm:61 dk, A.gucu:61 dk). Xaviyle Iniesta ya da Gerardla Alonso arasindaki uyum olusana kadar kac mac oynanmis, bu ugurda kac kotu sonuc alinmistir bir dusunun.

Puan kayiplarina sasirmis gibi yapanlar Galatasarayin kac mac ust uste iyi oynayip ortalama 3 golden fazla atmasini bekliyorlardi sormak gerek. Eger bir takimin modern futbolu oynayacak duzeye gelmesi bu kadar kolaysa, sonunda gelecek basari maksimum ne kadar degerli olabilir ki? Buyuk basarilara giden yollar elbette uzun ve engebelidir. Sari kirmizili takima gonul verenlerin bunu iyi kavramasi ve daha nice kotu periyodlara kendilerini hazirlamasi gerekir. UEFA kupasina giden yolun hemen basinda Galatasaray en buyuk rakibi Fenerbahceye kendi sahasinda 4-0 yenilmisti. Boylesine bir skordan sonra ortalama her yonetim takimin hocasini gorevden alirdi. Faruk Suren ve ekibi oyle yapmayarak ortalama bir yonetim olmadiklarini gosterdi ve 4 senede 4 lig sampiyonlugu, 1 UEFA kupasi kazandilar. Onuncu hafta oynanacak derbide alinacak muhtemel kotu bir skor Galatasaray camiasinda akliselimin kaybina yol acarsa su ana kadar atilan dogru adimlarin hepsi bosa gider.

Thursday, October 1, 2009

Galatasaray-Sturm Graz Mac Yazisi

Bu sezon oynadigi zorluk derecesi yuksek maclarin cogunda golu erken bulmustu Galatasaray. Kayserispor, Gaziantep, Besiktas ve Panathinaikos maclarinin tamaminda gol ilk 15 dakikada geldi. Maca agresif baslamak ve erken skor avantajini elde etmek Rijkaard'in hemen her macta amacladigi birsey zaten. Daha sonra bol pas yapip oyunun temposunu elinde tutmakta ve firsatini yakalayinca da farki acmakta oldukca basarili Sari-kirmizililar.

Bu kez erken golu bulamadi Galatasaray. Sahaya bu amacla cikti ama Elano iki pozisyondan da yararlanamayinca olmadi. Sturm Grazin golu geldikten sonra onemli bir sinav basladi Galatasaray icin. Sari-kirmizili ekip geri dustukten sonra oyun disipleninden uzaklasacak miydi yoksa sabirla kendi oyununu oynamaya devam mi edecekti? 4 gun onceki Eskisehirspor macinda skor avantajini kaybettikten sonra bu sezon taraftarlarini alistirdigi oyun tarzindan uzaklasmis ve sisirme toplarla orta sahayi gecmeye calismisti. Rijkaard teshisi koymus ve oyuncularini bu konuda ciddi bicimde uyarmis olmali ki dunku macta son dakikada atilan 1-2 sisirme top haric bunu hic yapmadilar.

Pozisyon bulan tarafken golu yemek cok moral bozucudur futbolda ve macin seyrini bir anda cevirebilir. Dun Galatasaray bahsettigim futbol sanssizligini yasamasina ragmen dogru reaksiyonu verdi ve onemli bir sinavdan basariyla gecti. Benim icin macin skorundan daha onemli olan buydu.

Ulusal liginde ve Avrupa'da boy gosteren takimlar bir senede ortalama 50-60 mac oynarlar. Bu maclarin bir kisminda islerin ters gitmesi, macin basinda gol yenmesi, kirmizi kart gorup eksik kalinmasi gibi durumlar elbette olacaktir. Buyuk takimlarin ozelligi bu gibi durumlara nasil reaksiyon verdikleriyle ilgilidir. Bu da takimin olgunluguyla paraleldir. Ne kadar kaliteli bir takim kurarsaniz kurun, futbolda olgunlasmak icin zamana ihtiyaciniz vardir. Galatasaray bu surecten geciyor ve Sturm maci Eskisehirspor macini izledikten sonra moral vericiydi. Bir futbol takiminin olgunlugunda bir baska etken de sahadaki birkac tecrubeli ve lider oyuncusudur. Mevcut kadroda bu gorevi ustlenebilecek isim Harry Kewell. Avusturalyali da bu konuda uzerine duseni fazlasiyla yapiyor. Onun saha ici liderlik vasfini onem derecesi yuksek her macta kullaniyor Rijkaard. Ancak defansa ayni misyonda bir futbolcu alinmazsa ust duzey maclarda sikinti cekilecektir. UEFA sampiyonu kadroda bu anlamda Hagiye yardim eden isim Popescuydu. Bu sezona da benzer bir transferle girecegini bekliyorduk Galatasarayin ama 4 milli stopere sahip olmak yonetimi bu transferden vazgecirdi. Onumuzdeki yillarda Sampiyonlar Ligi arenasinda basari aranacaksa boyle bir ismin kadroya dahil edilmesi sart.

Galatasaray cok basarili 12 mactan sonra 4 gunde 2 beraberlik aldi Ali Sami Yende. Herseye ragmen taraftarin uzulmesi ya da endise duymasi gereken bir durum yok. Uzun bir yolun henuz basindalar ve ara ara sarsilmalari hatta yol kazalari cok dogal. Rijkaard herseyin kontrol altinda oldugunu hissettiriyor ve gelecek icin hala umut veriyor.

Sunday, September 27, 2009

Galatasaray-Eskisehirspor mac yazisi

Oldum olasi sehir takimlarina sempati duymusumdur. Ozellikle de atesli taraftari ve basarili tarihi olanlarina. Bu iki kritere sahip olan takimlarin basinda Eskisehirspor gelir. 1969-73 yillari arasinda 3 lig ikinciligi, 1 Turkiye Kupasi sampiyonlugu, 1 de Turkiye kupasi ikincilikleri var. 1970-71 sezonunda UEFA Kupasi'nda Sevilla'yi efsanevi sekilde elemeleri de cabasi. Ancak donemin basarili ekibi son 20 yilda Super Lig'de yalnizca 3 kez boy gosterebildi.


GECEN SEZONUN BELALISI ES-ES
Gecen sezonun sonlarina dogru iyi sinyaller vermeye baslayan ekip bu sezona teknik direktorunu koruyarak baslama basarisini gosterdi. Ustune bir de dogru transferler yapinca (Umit Karan, Burak Yilmaz, Ragip Basbag, Mehmet Yilmaz) sezon basinda sahsim icin Bursaspor'la birlikte sezonun iki favori Anadolu takimindan biri oldu. Galatasaray icin Eskisehirspor maci ozel bir anlam tasiyordu. Gectigimiz sezon Eskisehirspor'un en cok puan aldigi takim Galatasaray (iki macta 6 puan). Ve Galatasaray'in iki macta puan alamadigi tek takim Eskisehirspor.

BAROS'UN YERINE NONDA
Rijkaard bu macta rotasyon hakkini forvette kullandi ve maca gecen haftanin yildizi Nonda'yla cikti. Yorulana kadar cok etkiliydi Kongolu oyuncu. Ilk yarida hersey Galatasaray'in istedigi gibi gitti esasinda. Direncli rakibe ragmen saha icinde gerekli aksiyonlari yapmayi basardi. Ozellikle 6. dakikadan sonra topa hukmetti, ilk yarida topla oynama orani yuzde 65ti. Aradigi golu de atinca soyunma odasina mutlu gitti ev sahibi ekip. Ikinci yarida Rijkaard takimini skor avantajiyla geriye yasladi ve kontrataktan farki acmayi hedefledi. Futbolun dogrusu da bunu gerektiriyordu. Ancak yenilen sans golu Rijkaard'in hesabini bozdu.

ESKI ALISKANLIK
Golu yiyince oyunu tekrar rakip yari alana yikti Galatasaray. 1992'de Hakan Sukur transferiyle baslayan savunmadan uzun ve yuksek topla cikma aliskanligindan bu sene vazgecmisti sari kirmizili ekip. Ancak skor avantajini kaybedince oyun disiplini bir nebze de olsa bozuldu ve 3. bolgeye etkisiz uzun toplar atmaya basladilar. Ustune bir de Riza Calimbay Burak Yilmaz, Umit Karan ve Youla'yi oyundan alarak uc ortasaha oyuncusu takviye edince oyun iyice sikisti. Ozellikle 65ten sonra konuk ekip rakibini 11 kisiyle kendi yari alaninda karsilamaya basladi. Tum bunlara karsilik Rijkaard'in hamlesi Kewell'i oyundan alip Aydin'i saga, Keita'yi sola cekmek oldu. Yorulan Nonda'nin yerine Baros girdi. Bu oyuncu degisikligi zitti kadar isine yaramadi Galatasaray'in.


ETKISIZ DURAN TOPLAR, KEWELL VE ARDA
Bugun ev sahibi ekip hem duran toplarda etkisiz kalip hem de Kewell ve Arda'dan yeterli yaratici katkiyi alamayinca ilk puan kaybini vermis oldu. Eskisehirspor ligin sahada ne yaptigini bilen, bir oyun plani olan ve bunu kararlilikla uygulayan iyi takimlarindan. Macin kirilma ani Galatasaray'in ikinci golu bulamadan kalesinde golu gormesiydi. Ev sahibi ekip belki bir 10 dakika daha gol yemeden dayansaydi 70'e 2-3 farkli bir skorla girebilirdi. Cunku konuk ekip ikinci yarinin basinda gol icin yuklenirken arkasinda onemli acik alanlar birakiyordu. Son maclarin aksine futbol sansi Galatasaray'in yaninda degildi bu kez. Macin en etkili oyuncusu Kader Keita'ydi. Saglikli oldugunda bu adami durdurmak neredeyse imkansiz. Eskisehirspor Keita'yi coklu adamla kademe yaparak karsilamasina ragmen ancak bu kadar durdurabildi. Goldeki katkisi muhtesemdi ve golden sonra takimin topu aglara gonderen Nonda'ya degil buyuk bir coskuyla Keita'ya kosmasi ilgincti, Nonda'nin bile.


Neticede haftaya lig 1.si ve 3.su olarak giren iki takim iyi mucadele ettiler ve sahadan birer puanla ayrildilar. Rijkaard'in mac sonu yorumu neticeyi olgunlukla karsiladigini gosteriyor. Takiminin oyunun belli bolumlerinde dogrulari yaptigini ancak maci kazanmaya yetmedigini belirtti Hollandali teknik adam. Eskisehirspor sezon basindan beri gosterdigi performansla ve 7. haftada hala kaybetmedigi namaglup unvaniyla bu sene UEFA'yi zorlayacak gibi. Ancak Riza Hocanin da dedigi gibi bunlari konusmak icin daha erken.

Tuesday, September 22, 2009

Rijkaard Adaleti

Bugun alisik oldugumun disinda bir roportaj okudum. Roportaj Galatasaray'dan gonderilen Volkan Yaman'a ait. Alisik oldugumun disinda diyorum cunku bugune kadar 3 buyuk takimdan gonderilen futbolcularin roportajlarinda bol miktarda "haksizliga ugradim" nidalari, kin ve intikam duygulari havada ucusurdu. Roportaji yapan gazeteci Hilmi Sever Volkan'a Galatasaray'a ve Rijkaard'a sallamasi icin cok iyi bir firsat sunuyor ve "Galatasaray'in eksik yonu var mi?" diye soruyor. Volkan cevabinda Galatasaray'in cok iyi oynadigini, takimda bir devrim yasandigini, Rijkaard ve ekibinin cok iyi oldugunu, onlarla kisa sure de olsa calismanin buyuk zevk oldugunu ve bu kisa surede cok sey ogrendigini belirtiyor.

Sizce de inanilmaz degil mi? Bir futbolcu oynadigi buyuk takimdan gonderiliyor, yillik kazanci yarisindan azina dusuyor, Avrupa arenasinda oynama sansini kaybediyor, ustune ustluk bu buyuk takim cok iyi bir performans gosteriyor ve futbolcu tum bunlari televizyondan izliyor. Hala sevilen eski sevgilinin baskasiyla mutlu oldugunu gormek gibi, kovuldugunuz sirketin sizsiz de vergi rekorlari kirdigini gormek gibi birsey bu. Insanin dogasinda mutsuzluguna sebep olanin mutsuz oldugunu gorme istegi, "gor(un) iste bensiz ne hallere dustun(uz)" diyebilme istegi var. Boyle hissetmemek icin ya Volkan gibi saglam bir karaktere sahip olmaniz gerekir, ya sizi gonderen antrenor/sevgili/patronun adil olduguna inanmaniz. Ya da her ikisi.

Rijkaard'in takim icinde adalet dagitmada ne kadar basarili oldugunu, yedek futbolcularin - yildiz isimler bile olsa - dahi siranin kendilerine de gelecegini bildiklerinden bunu sorun etmediklerini biliyoruz. Ancak birakin yedek futbolcuyu, takimdan yollanan bir futbolcu bile Rijkaard'in adaletini sorgulamiyor. "Yeterli gorulmedim demek ki, gitmem gerekti ve ayrildim" diyor Volkan.

Teknik direktorluk boyle birsey iste. Ulkemizde bu meslegin yalnizca takimin sahadaki dizilisini belirlemek ve oyuncu degisikligi yapmaktan ibaret oldugu dusuncesi hakim olsa da teknik direktorluk cok daha fazla yetiler gerektiren bir meslek. Takiminiza antrenman yaptirmak, futbol felsefesi yerlestirmek, vb gibi futbol icerikli yetilerin yaninda baska ozelliklere de sahip olmalisiniz. Teknik direktor 30'a yakin futbolcu, antrenorler, doktorlar, masorler, malzemeciler, ve digerlerinden olusan 50-60 kisilik bir insan grubunu yonetir. Bunlarin arasindaki iliskileri yonetir. Kulup yonetimiyle arasindaki iliskileri yonetir. Basinla arasindaki iliskileri yonetir. Taraftarla arasindaki iliskileri yonetir. Gerekli hallerde krizleri yonetir. Kisacasi teknik direktorluk bir iliskiler yonetimidir. Ve bu iliskileri yonetirken futbolcular arasinda, hatta roportaj verdigi gazeteciler arasinda dahi bir adaletsizlik duygusu yaratmamakla gorevlidir. Teknik direktorluk meslegine boyle bakarsak, her mahallede birkac teknik direktor sevdamizdan vazgeceriz belki.

Monday, September 21, 2009

Brezilya olabilmek

17 Eylul 2009'da yazdigim yazimin sonunda Turkiye'nin futbolda Avrupa'nin Brezilya'si olabilecegini vurgulamistim. Bugun bu tezimin uzerinde durmak istiyorum. Brezilya malum dunyanin en iyi futbol ulkesi. Milli Takim olarak bugune kadar duzenlenmis 18 dunya kupasinda 7 kez final oynayip 5 kez kupayi muzelerine goturerek bu tezin dogrulugunu ispatliyorlar. Ote yandan Brezilya'nin en iyi futbol ulkesi olmasi yalnizca milli takim duzeyinde elde ettigi basarilardan kaynaklanmiyor. Ulke ayni zamanda tam bir futbolcu fabrikasi. Unlu transfer sitesi transfermakt de'ye gore dunyanin en pahali 100 futbolcusunun 13'u Brezilyali. Herhangi bir Turk futbolcusu henuz bu listeyi sereflendiremedi ancak ilerleyen yillarda Arda Turan icin umut var. Brezilya futbol fabrikasinin basarisini gosteren bir diger indikatorse dunyanin en pahali 3 ligi olan Ingiliz Premier League, Ispanyol La Liga ve Italyan Serie A'daki temsil duzeyleri. 2009-10 sezonunda bu 3 ligde oynayan toplam Brezilyali futbolcu sayisi 68 (Premier League:12, La Liga:27, Serie A:29). Buna karsin tek Turk temsilcisi bu sezon basinda basinimizin zorla Turkiye'ye dondurmeye calistigi Tuncay Sanli.



Brezilya ve Turkiye birbirine demografik ve ekonomik acidan cok benzeyen iki ulke. Her iki ulke de kalabalik nufuslara sahip (191M v 75M). Ekonomik yapilari ve buyuklukleri benzer, kisi basina dusen milli gelirleri neredeyse ayni ($8.500 v $10.500). Her iki ulke de vatandaslarina gelirlerini son derece adaletsiz bicimde dagitiyor. Gelir adaletinde 121 ulke arasinda yapilan siralamada Brezilya dunya 83.su, Turkiye'yse dunya 92.si, yani fakirlik orani yuksek. Brezilyali efsane teknik direktor Carlos Alberto Parreira soyle diyor: "Brezilya'nın çok sayıda büyük futbolcusu favela denilen gecekondu mahallelerinde doğup büyümüş kişiler. Yoksulluk içinde yaşayan yüzbinlerce genç için varlıklı ve rahat bir hayata giden yol yeşil sahalardan geçiyor". Bu cumleler rahatlikla Turkiye icin de soylenebilir. Peki Brezilya bizim yapmadigimiz neyi yapiyor da yuksek fakir nufusa sahip olma handikapini futbolda boylesine avantaja cevirebiliyor? Bu sorunun cevabini bulmak o kadar degerli ki, gerekirse Turkiye Futbol Federasyonu uzman bir heyet gonderip, Brezilya'da bir futbolcu cocuklugundan itibaren hangi asamalardan geciyor, nasil bir egitime tabi tutuluyor gibi sorularin yanitlarini iceren bir rapor hazirlatmali.


Turkiye'nin futbolcu yetistirme konusunda yeterince basarili olmadiginin bir diger kaniti Avrupa'da yetisen yetenekli Turk futbolcularinin nufusa oranla Turkiye'de yetisenlerden cok daha fazla olmasi. Euro 2008 Turk Milli takimina baktigimiz zaman 6 futbolcunun 5 milyonluk Turk nufusa sahip Avrupa'dan geldigini, nufusca 15 kat buyuk Turkiye'dense sadece 16 futbolcu geldigini goruyoruz.


Biz ulke olarak son 25 yilda futbol alaninda buyuk gelismeler gosterdik. Ancak hala gidecek cok mesafe var. Avrupa'nin futbolcu fabrikasi olacak potansiyele fazlasiyla sahibiz. Bunu basarabilirsek dunyada Brezilya ulkesine futbol nedeniyle duyulan sempatiyi paylasabilir, ulke reklamimizi daha iyi yapabiliriz. Futbol arenasinda kaldiracagimiz kupalar ve gururla izleyecegimiz lejyonerlerimiz de cabasi...

Thursday, September 17, 2009

3. Muasirlasma Hareketi

Frank Rijkaard Turk futbolu ve futbolcusu icin cok buyuk bir firsat. Onun sadece basarili bir futbol takimi olusturma yetisinden degil, felsefesinden, futbola ve futbolcuya bakis acisindan da yararlanmaliyiz.



5 Haziran 2009 gunu sadece Galatasaray camiasi icin degil, ayni zamanda Turk futbolu icin yeni bir donum noktasi. 25 sene oncesini kulubun muasir medeniyetler seviyesine ulasma yolunda attigi ilk adim olarak degerlendirebiliriz. 84'te Jupp Derwall ile baslayan, 92'de Karl-Heinz Feldkamp ile devam eden muasirlasma hareketinin 3. ve son halkasinda bu kez Frank Rijkaard var. 92 yonetiminin Futbol Komitesi Baskani Adnan Polat 3. reform hareketinde bu kez kaptan koskunde oturuyor. Baskan secildigi gunden bu yana her adimini belli bir plan program cercevesinde atan Polat, Rijkaard'in gelisini de UEFA 2000'i olusturan sartlari yeniden yaratacak uzun vadeli bir calismanin ilk adimi olarak degerlendirmisti.

Dilerseniz Rijkaard'in ilk ceyrekte(3 aylik donemde) neler yaptigina bir goz atalim. Ilk 12 macinda 10 galibiyet, 2 beraberlik elde eden, mac basina ortalama 3.17 gol atan, kalesindeyse 0.67 gol goren bir futbol takimi. Fatih Terim ve Mircea Lucescu'yla (hatta mac mac Michael Skibbe ile) cok yaklasilan, ancak hic bu kadar yakinina gelinemeyen modern futbol; topa azami derecede sahip olma, bol pas yapma, oyunu dar alanda oynama, tempoyu kontrol edebilme, total futbol. Ve tum bunlardan onemlisi, Avrupa arenasinda ilk kez bu denli kontrollu oynayabilen bir Turk takimi var. Bugune kadar Turk takimlarinin uluslararasi arenada aldigi basarilara soyle bir goz atacak olursak, gerek UEFA sampiyonu Galatasaray'in, gerekse 2002 Dunya Kupasi ucuncusu ve 2008 Avrupa Sampiyonasi'nda mucizevi geri donuslere imza atan Milli Takim'in, oynadigi maclarda agresif, kontrolsuz, tahmin edilemeyen performanslar ortaya koydugunu goruruz. Fatih Terim'in mimari oldugu bu futbol bir cesit kaos futbolu. Oyle ki, oynadigi agresif futbolla rakibi bogan, tempoyu her daim yuksek tutan ve bunun karsiliginda ultra enerji tuketen bir futbol bicimi. Isler yolunda giderse kazanirsiniz. Donemin Galatasaray ve Milli Takim kadrolarini dusundugunuzde islerin yolunda gitmesi icin elde cok iyi malzemeler oldugunu soyleyebiliriz. Dogru gunde bu kaos futboluyla Mallorca'yi Ispanya'da parcalayabilir, Hirvatistan'i son dakikada yikabilirsiniz, ama ters bir gunde Chelsea'den 5 yiyebilir ya da final macinda Isvicre'ye elenebilirsiniz. Fatih Terim Galatasaray'inin Sampiyonlar Ligi gruplarindan hic cikamamis olmasinin da, Milli Takim'in bu tahmin edilemez performanslarinin da sebebi bu kontrolsuz kaos futbolu belki.

Konuyu buradan Rijkaard'in Galatasaray'daki ilk ceyreginde yapmis oldugu en basarili icraate baglamak istiyorum. Galatasaray gerek Besiktas gerekse Pana maclarinda erken golu bulduktan sonra kontrollu futbol oynamaya calisti. Besiktas macinin 45 ve 60. dakikalar arasini ve Pana macinin 3-0'dan sonrasini saymazsak bunda basarili oldu. Tabiki mevcut durumda hala sorunlar var ancak yolun daha cok basindalar ve aylar gectikce bu oyun tarzi daha da olgunlasacaktir. Bu konuya ozellikle deginmemin sebebi su: Kontrollu ve dengeli futbolu oynamayi ogrenmeden Sampiyonlar Ligi'nde surdurulebilir basari saglamak imkansiz. UEFA Avrupa Ligi'nde kendi ayarinizda, hatta daha alt seviyede takimlarla oynarken basarili olmak mumkun, ancak Sampiyonlar Ligi'nde G14 takimlari karsisina ciktiginizda dengeli futbol oynamak zorundasiniz. Bugune kadar Turk takimlari olarak elde edilen 3 Sampiyonlar Ligi basarimizi inceledigimizde 2'sinde Mircea Lucescu'nun Galatasaray'i, 1'inde Arthur Zico'nun Fenerbahce'sini goruyoruz. Her iki teknik adamin ortak ozelligi bu topraklar uzerinde kontrollu ve dengeli futbolun en basarili uygulamalarini bize gostermis olmalari. Ancak bu en iyi uygulamalar dahi bizi ceyrek finalden oteye tasiyamadi. Sampiyonlar Ligi'nde son 10 yilda denklerimizden Porto'nun 1 kez kupa kaldirdigini, Monaco'nun 1 kez finale ciktigini ve PSV'nin 1 kez yari finale ciktigini dusunursek bizim icin citayi bir ust seviyeye yukseltme zamani coktan gelmis demek yanlis olmaz.

Bu noktada Rijkaard'in Galatasaray'a, hatta Turk futboluna kontrollu ve dengeli futbol oynamayi ogretme cabasini takdir etmek durumundayiz. Hollandali teknik adam Bagis Erten'e verdigi roportajda su ifadeleri kullaniyor: "Türk futbol kimliğini tanımlasak kesinlikle yetenek var deriz, ruh var deriz, mücadele var deriz. Ama hepsi bir anda ortaya çıkabiliyor", "...işler kötü gittiğinde bir anda oyun mantalitesi kaybolabiliyor. Yürekten oynayan oyuncu sayınız çok. Ama bu bazen aklı devre dışı bırakıyor". Roportajda Rijkaard Turk futbolunun bazen nasil da kontrolsuz guc olabildigini anlatiyor kendi cumleleriyle. Yuregini ortaya koyan Turk futbolcusunun akli nasil devre disi biraktigindan dem vuruyor. Aslinda olaya tersten bakinca Rijkaard'in bahsettigi o yurekten oynama, mucadele, ruh ve aklin devre disi kalmasi ozelliklerimiz degil miydi bizi 2008 Avrupa Sampiyonasi'nin ozel takimi kilan diyor insan. Gene de Hollandali'nin 3 ay gibi kisa bir surede yapmis oldugu bu muhtesem tespitlere kulak vermekte fayda var. Turk futbolu 25 sene once baslayan evriminin bir doneminden bir digerine gecis asamasinda. Ve bu asamada ruhu akilla dengelemeyi ogrenmek zorundayiz.

Frank Rijkaard Turk futbolu ve futbolcusu icin cok buyuk bir firsat. Onun sadece basarili bir futbol takimi olusturma yetisinden degil, felsefesinden, futbola ve futbolcuya bakis acisindan da yararlanmaliyiz. Tipki Derwall ve Feldkamp orneklerinde yaptigimiz gibi. O zaman Avrupa kitasinin Brezilya'si olma yolunda dev adimlar atabiliriz.