Frank Rijkaard Turk futbolu ve futbolcusu icin cok buyuk bir firsat. Onun sadece basarili bir futbol takimi olusturma yetisinden degil, felsefesinden, futbola ve futbolcuya bakis acisindan da yararlanmaliyiz.
5 Haziran 2009 gunu sadece Galatasaray camiasi icin degil, ayni zamanda Turk futbolu icin yeni bir donum noktasi. 25 sene oncesini kulubun muasir medeniyetler seviyesine ulasma yolunda attigi ilk adim olarak degerlendirebiliriz. 84'te Jupp Derwall ile baslayan, 92'de Karl-Heinz Feldkamp ile devam eden muasirlasma hareketinin 3. ve son halkasinda bu kez Frank Rijkaard var. 92 yonetiminin Futbol Komitesi Baskani Adnan Polat 3. reform hareketinde bu kez kaptan koskunde oturuyor. Baskan secildigi gunden bu yana her adimini belli bir plan program cercevesinde atan Polat, Rijkaard'in gelisini de UEFA 2000'i olusturan sartlari yeniden yaratacak uzun vadeli bir calismanin ilk adimi olarak degerlendirmisti.
Dilerseniz Rijkaard'in ilk ceyrekte(3 aylik donemde) neler yaptigina bir goz atalim. Ilk 12 macinda 10 galibiyet, 2 beraberlik elde eden, mac basina ortalama 3.17 gol atan, kalesindeyse 0.67 gol goren bir futbol takimi. Fatih Terim ve Mircea Lucescu'yla (hatta mac mac Michael Skibbe ile) cok yaklasilan, ancak hic bu kadar yakinina gelinemeyen modern futbol; topa azami derecede sahip olma, bol pas yapma, oyunu dar alanda oynama, tempoyu kontrol edebilme, total futbol. Ve tum bunlardan onemlisi, Avrupa arenasinda ilk kez bu denli kontrollu oynayabilen bir Turk takimi var. Bugune kadar Turk takimlarinin uluslararasi arenada aldigi basarilara soyle bir goz atacak olursak, gerek UEFA sampiyonu Galatasaray'in, gerekse 2002 Dunya Kupasi ucuncusu ve 2008 Avrupa Sampiyonasi'nda mucizevi geri donuslere imza atan Milli Takim'in, oynadigi maclarda agresif, kontrolsuz, tahmin edilemeyen performanslar ortaya koydugunu goruruz. Fatih Terim'in mimari oldugu bu futbol bir cesit kaos futbolu. Oyle ki, oynadigi agresif futbolla rakibi bogan, tempoyu her daim yuksek tutan ve bunun karsiliginda ultra enerji tuketen bir futbol bicimi. Isler yolunda giderse kazanirsiniz. Donemin Galatasaray ve Milli Takim kadrolarini dusundugunuzde islerin yolunda gitmesi icin elde cok iyi malzemeler oldugunu soyleyebiliriz. Dogru gunde bu kaos futboluyla Mallorca'yi Ispanya'da parcalayabilir, Hirvatistan'i son dakikada yikabilirsiniz, ama ters bir gunde Chelsea'den 5 yiyebilir ya da final macinda Isvicre'ye elenebilirsiniz. Fatih Terim Galatasaray'inin Sampiyonlar Ligi gruplarindan hic cikamamis olmasinin da, Milli Takim'in bu tahmin edilemez performanslarinin da sebebi bu kontrolsuz kaos futbolu belki.
Konuyu buradan Rijkaard'in Galatasaray'daki ilk ceyreginde yapmis oldugu en basarili icraate baglamak istiyorum. Galatasaray gerek Besiktas gerekse Pana maclarinda erken golu bulduktan sonra kontrollu futbol oynamaya calisti. Besiktas macinin 45 ve 60. dakikalar arasini ve Pana macinin 3-0'dan sonrasini saymazsak bunda basarili oldu. Tabiki mevcut durumda hala sorunlar var ancak yolun daha cok basindalar ve aylar gectikce bu oyun tarzi daha da olgunlasacaktir. Bu konuya ozellikle deginmemin sebebi su: Kontrollu ve dengeli futbolu oynamayi ogrenmeden Sampiyonlar Ligi'nde surdurulebilir basari saglamak imkansiz. UEFA Avrupa Ligi'nde kendi ayarinizda, hatta daha alt seviyede takimlarla oynarken basarili olmak mumkun, ancak Sampiyonlar Ligi'nde G14 takimlari karsisina ciktiginizda dengeli futbol oynamak zorundasiniz. Bugune kadar Turk takimlari olarak elde edilen 3 Sampiyonlar Ligi basarimizi inceledigimizde 2'sinde Mircea Lucescu'nun Galatasaray'i, 1'inde Arthur Zico'nun Fenerbahce'sini goruyoruz. Her iki teknik adamin ortak ozelligi bu topraklar uzerinde kontrollu ve dengeli futbolun en basarili uygulamalarini bize gostermis olmalari. Ancak bu en iyi uygulamalar dahi bizi ceyrek finalden oteye tasiyamadi. Sampiyonlar Ligi'nde son 10 yilda denklerimizden Porto'nun 1 kez kupa kaldirdigini, Monaco'nun 1 kez finale ciktigini ve PSV'nin 1 kez yari finale ciktigini dusunursek bizim icin citayi bir ust seviyeye yukseltme zamani coktan gelmis demek yanlis olmaz.
Bu noktada Rijkaard'in Galatasaray'a, hatta Turk futboluna kontrollu ve dengeli futbol oynamayi ogretme cabasini takdir etmek durumundayiz. Hollandali teknik adam Bagis Erten'e verdigi roportajda su ifadeleri kullaniyor: "Türk futbol kimliğini tanımlasak kesinlikle yetenek var deriz, ruh var deriz, mücadele var deriz. Ama hepsi bir anda ortaya çıkabiliyor", "...işler kötü gittiğinde bir anda oyun mantalitesi kaybolabiliyor. Yürekten oynayan oyuncu sayınız çok. Ama bu bazen aklı devre dışı bırakıyor". Roportajda Rijkaard Turk futbolunun bazen nasil da kontrolsuz guc olabildigini anlatiyor kendi cumleleriyle. Yuregini ortaya koyan Turk futbolcusunun akli nasil devre disi biraktigindan dem vuruyor. Aslinda olaya tersten bakinca Rijkaard'in bahsettigi o yurekten oynama, mucadele, ruh ve aklin devre disi kalmasi ozelliklerimiz degil miydi bizi 2008 Avrupa Sampiyonasi'nin ozel takimi kilan diyor insan. Gene de Hollandali'nin 3 ay gibi kisa bir surede yapmis oldugu bu muhtesem tespitlere kulak vermekte fayda var. Turk futbolu 25 sene once baslayan evriminin bir doneminden bir digerine gecis asamasinda. Ve bu asamada ruhu akilla dengelemeyi ogrenmek zorundayiz.
Frank Rijkaard Turk futbolu ve futbolcusu icin cok buyuk bir firsat. Onun sadece basarili bir futbol takimi olusturma yetisinden degil, felsefesinden, futbola ve futbolcuya bakis acisindan da yararlanmaliyiz. Tipki Derwall ve Feldkamp orneklerinde yaptigimiz gibi. O zaman Avrupa kitasinin Brezilya'si olma yolunda dev adimlar atabiliriz.